Nirvana Yolcusu
Dünyadasınızdır, bir
ülkenin bir şehrinde, bir caddenin bir sokağında ve o sokağın bir evinde.
Koltuğunuzda oturmaktasınızdır. Hava karanlıktır, göz kapaklarınız yavaşça
düşer. Pencereden gelen bir inilti belli belirsiz duyulur. Sanki bir göz
dışarıdan sizi izlemekte ve size yalvarmaktadır :
“ Kapama gözlerini, yok
etme beni. Evrene anlam, güzellik ve sonsuzluk veren bakışı esirgeme
kendinden...”
Koltukta oturan kısmınızı
derinden hissetmektesinizdir hala. Zamanla kafanız yok olur, ardından da
ayaklarınız. Böylece üzerine basılan zemin de önemsizleşir. Artık; kapısı çok
görkemli süslemelerle işlenmiş, altın yaldızlı, safirlerle bezenmiş kumsala
girmişsinizdir. Kapıdan içeri adımınızı atar atmaz, görkem yerini soğukluğa
bırakır. Karanlık bir noktadan türeyen sonsuzluktasınızdır. Size ait olan her
şeyi dışarıda bıraktığınızdan hiçbir şeyi anlayamaz ve belleyemezsiniz. Bulanık
imgelerle yüzleştiğinizi sanırsınız ama hafızanız yoktur ve sonsuz küçük
aralıklarda her şey hiçbir şeye dönüşür. Ruhunuz soğukluğun dingin kumsalında
bilinçsizce dönmektedir. Bir ölüden farkınız yoktur. Sizi ancak kapıda bekleyen
birisi görür ve sizin için gözleri kapatılmış, duymayan ve hissetmeyen bir
sarhoş yorumunu yapıp ona göre betimlemeler yapmakta gecikmez :
“ Hey şuna bakın, işte şu
karanlıktaki sarhoşa. Kendisini ve dünyasını kaybetmiş bir deli gibi, gölgesi
bile yok. Ölüler diyarının çürümüş bedenleri gibi bir o yana bir bu yana
amaçsızca sallanıyor : Tabutun içinde gömülmeye giden kişinin bilinçsizliğine
canlılık verilmiş de ayağa kaldırılmış gibi...”
Düşünce-gözünüz pencerenin
ardında gözlerinizi açmanızı beklemektedir :
Sizi ve zihninizi
uyandırmak için elinden geleni yapar, en şiddetli fırtına ve hortumları
üzerinize yollar. Ama kapı sizi etkisi altına almıştır bir kere...
Kendinize gelirsiniz, göz
kapaklarınız açılır. Pencerenin ardındaki yok olur. Düşünce-öz, beden-gözlerin
açılmasıyla umutlanır ama boşunadır. Kendinden geçişin, bilinçsizliğin, mistik
yolculuğun size yaşattığı bir rahatlama olduğuna inandırırsınız kendinizi. Bir
Nirvana yolcusu gibi tüm ihtiyaçlarınızı engeller ve yokluğa erişirsiniz. Sizin
için artık hayat olmayanı yaşamaktır, olmayanı yaşarken ölür, kendi
cehenneminizde kavrulursunuz.
Pencerenin ardından bakan
göz kapanır, ve kapanışa her yaklaşmasında gözyaşları giderek artar. Gözyaşları
yere düşen yapraklar gibi savrulur. Sararırlar ve rüzgar onları eritir, birer
ihtiyar gibidirler. Yokluğun yaşamına dayanamayan düşünce-gözler yıldızlar gibi
sönerler usul usul. Çöküşleri ve kapanışları bile görkemlidir..
“Ve siz o koltuktan hiç
kalkamazsınız artık, bilmediğiniz bir şeyi düşleyerek küçülürsünüz gitgide. Bir
yerde değilsinizdir bundan böyle, artık evren sizin üzerinizdedir.”