Damlalar okyanusa düştü, düşüyor, düşecek...
Bir damla olarak insan varoluşu kendi varlığını,
kendi biçimini düşerken kazanır, bilme de düşmeyle başlamamış mıydı, Adem ve
Havva' nın tanrılıklarından bilinçsiz olduğu her yerin hiç bir yerinde ? Adem ve
Havva' nın yaşa(ma)dığı * İdeal benler ülkesi, yaşayan benlere evrildiğinde;
zaman ve mekan düşmenin kendisi olarak, damlanın anlatımıdır.Bütünden damlaya,
parçaya geçiş bilmenin kendisi ve bütünlüğün potansiyel bilincidir.
Düşüş öncesi bütünlük ve birlik egemendir; bilmek
yoktur, orada varlık kendi üzerine çökmüş bir yokluktur.Bilmesiz mükemmelliğin
en mükemmel olduğu yerdir orası.Orada eksiklik mükemmellikten o kadar uzaktadır
ki, mükemmellik eksiklik olmuştur.
Düşüşle birlikte damlalar devinimine başlar, zaman
ve yer her yanı kaplar, sonluluk damlanın en içlerine kadar işler.İdeal benlerin
bütünü, gözyaşı gibi gökyüzünden en derinlere salınır; bazen en karanlık
noktalara ışığı götürürken bazen en aydınlık noktaları karanlığa boğar.
Varoluş tüm biçimlerinde kendini anlamlandırmaya
çabalar, ve bazen anlamsızlık anlamla özdeş kılınır.Karanlığa anlatım veren
damla yere düşmeden yokolur, karanlığın ve gerçeksizliğin anlatımı yalancı
varoluşlar kendi sonlarını hazırlar : “okyanusa ulaşamayan her damla
buharlaşır.”
Tarih tam da bu ulaşma ve buharlaşmanın kendisidir;
insanın ereği kendi düşüşünün bilincidir, bu bilinci yadsıma kendini yadsıma
olarak yansır.Düşerken düşmeyelim diyemeyiz, düşerken düşüşün gerçek olmadığını
söyleyemeyiz.
* çelişki üzerine kurulan anlatımın yetersizliği : yaşanır çünkü anlatmaya
çalışıyorum, her anlatma denemesi yaşatma denemesidir. yaşanmaz çünkü orada
zaman ve yer yoktur.
Bilmenin bedelidir düşme, ve parçalanma her yerde
düşmeyle birlikte gider.Bu sonu olmayan sürekli bir düşüş değildir, bu insan
usunun düşüşü bilmesi ve düştükçe kendi bilincini anlamlandırmasıdır.
Düşüş kendinde en arı yükselmedir, düşüş bilmedir,
düşüş gerçeğin en derinden duyumsanışıdır. Dinsel bilincin anlatımıyla; Adem ve
Havva elmayı yedikten sonra yeryüzü toprak diyarına sürüldü, bu düşüştür.Ama o
denli de karşıt olarak insan olmanın anlamıdır, ilkin utanma olarak, ardından
iyilik ve kötülük olarak yansır.
Düştükçe okyanusa yağmur damlaları; sular yükselir,
yükselir.Düşüş kendini gerçekliğe, okyanusa kattığında kendi karşıtına döner : “
Varoluş damla olarak saltık bütüne, kaynağa katılır, evrensel usun güzellik,
gerçeklik ve iyiliğine.” Böylece İnsanlık düşmede kendi yüksekliğini, değerini
ve anlamını bulur.
İnsan düşüşte kendi tikel varoluşunun yitişini
duyumsadığında, bütünün ışığı her yanı sarar, tikel varoluş kendini en gerçek,
en dolaysız varoluşa devindirir, kendisi bütün olur, bütünle olur.
“ Varoluş damlar gökyüzünden,
ve kabarır okyanus.
Sardığında her yanı bilincin ışığı
yükselmez olur okyanus;
sonsuz olur, düşmez damlalar:
İnsan-Tanrı doğar.
Yalnız,
yaşama(ma)ya ** başlar;
yeryüzünün Aden' inde.
Tanrı yalnızlığıyla... ”
** Bizler yalnız yaşamıyor, ölüyoruz da; ve belki yaşarken
bile...