01 Mayıs  2004, Cumartesi  
 
posta  

 

 

Damla : Varoluş

 

Öyle güneş gibi olmasaydı göz

Hiçbir zaman seyredemezdi güneşi :

Eğer yatmasaydı bizde Tanrının kendi gücü

Nasıl sevindirebilirdi bizi Tanrı gibi olan?

(Goethe)

 

Damlalar okyanusa düştü, düşüyor, düşecek...

Bir damla olarak insan varoluşu kendi varlığını, kendi biçimini düşerken kazanır, bilme de düşmeyle başlamamış mıydı, Adem ve Havva' nın tanrılıklarından bilinçsiz olduğu her yerin hiç bir yerinde ? Adem ve Havva' nın yaşa(ma)dığı * İdeal benler ülkesi, yaşayan benlere evrildiğinde; zaman ve mekan düşmenin kendisi olarak, damlanın anlatımıdır.Bütünden damlaya, parçaya geçiş bilmenin kendisi ve bütünlüğün potansiyel bilincidir.

Düşüş öncesi bütünlük ve birlik egemendir; bilmek yoktur, orada varlık kendi üzerine çökmüş bir yokluktur.Bilmesiz mükemmelliğin en mükemmel olduğu yerdir orası.Orada eksiklik mükemmellikten o kadar uzaktadır ki, mükemmellik eksiklik olmuştur.

Düşüşle birlikte damlalar devinimine başlar, zaman ve yer her yanı kaplar, sonluluk damlanın en içlerine kadar işler.İdeal benlerin bütünü, gözyaşı gibi gökyüzünden en derinlere salınır; bazen en karanlık noktalara ışığı götürürken bazen en aydınlık noktaları karanlığa boğar.

Varoluş tüm biçimlerinde kendini anlamlandırmaya çabalar, ve bazen anlamsızlık anlamla özdeş kılınır.Karanlığa anlatım veren damla yere düşmeden yokolur, karanlığın ve gerçeksizliğin anlatımı yalancı varoluşlar kendi sonlarını hazırlar : “okyanusa ulaşamayan her damla buharlaşır.”

Tarih tam da bu ulaşma ve buharlaşmanın kendisidir; insanın ereği kendi düşüşünün bilincidir, bu bilinci yadsıma kendini yadsıma olarak yansır.Düşerken düşmeyelim diyemeyiz, düşerken düşüşün gerçek olmadığını söyleyemeyiz.

 

* çelişki üzerine kurulan anlatımın yetersizliği : yaşanır çünkü anlatmaya çalışıyorum, her anlatma denemesi yaşatma denemesidir. yaşanmaz çünkü orada zaman ve yer yoktur.

 

Bilmenin bedelidir düşme, ve parçalanma her yerde düşmeyle birlikte gider.Bu sonu olmayan sürekli bir düşüş değildir, bu insan usunun düşüşü bilmesi ve düştükçe kendi bilincini anlamlandırmasıdır.

Düşüş kendinde en arı yükselmedir, düşüş bilmedir, düşüş gerçeğin en derinden duyumsanışıdır. Dinsel bilincin anlatımıyla; Adem ve Havva elmayı yedikten sonra yeryüzü toprak diyarına sürüldü, bu düşüştür.Ama o denli de karşıt olarak insan olmanın anlamıdır, ilkin utanma olarak, ardından iyilik ve kötülük olarak yansır.

Düştükçe okyanusa yağmur damlaları; sular yükselir, yükselir.Düşüş kendini gerçekliğe, okyanusa kattığında kendi karşıtına döner : “ Varoluş damla olarak saltık bütüne, kaynağa katılır, evrensel usun güzellik, gerçeklik ve iyiliğine.” Böylece İnsanlık düşmede kendi yüksekliğini, değerini ve anlamını bulur.

İnsan düşüşte kendi tikel varoluşunun yitişini duyumsadığında, bütünün ışığı her yanı sarar, tikel varoluş kendini en gerçek, en dolaysız varoluşa devindirir, kendisi bütün olur, bütünle olur.

 

“ Varoluş damlar gökyüzünden,

ve kabarır okyanus.

Sardığında her yanı bilincin ışığı

yükselmez olur okyanus;

sonsuz olur, düşmez damlalar:

İnsan-Tanrı doğar.

Yalnız,

yaşama(ma)ya ** başlar;

yeryüzünün Aden' inde.

Tanrı yalnızlığıyla... ”

** Bizler yalnız yaşamıyor, ölüyoruz da; ve belki yaşarken bile...

 

yazı arşivi     başa dön