abesle iştigal
leblebi hevesi
ortam : kırıldı cam, sızdı içeri keskin
koku, eskitti köşeleri vapur dalgası geldigitti bir zaman, boğuk yapaylık kaldı
burada. biraz ateş olsa da yakıversem kendimi.
titriyor suçsuz kanepe,
gözünün yaşına bakmadan yakıyorum sigaraları, yorgun hayyamı ağlatıyorum bir
celsede,
leblebilerin soyuna kıyıyorum, kızgın
fırına atıyorum, eziveriyorum dişlerimin arasında birer ikişer bilimsel
dayanıklılık deneyleri yapıyorum, unufak oluyorlar.
bilir misin ağlamayı
buz gibi bir gecede
düştükçe gözyaşları
çiviler ayaklarını
ilerleyemezsin
leblebiler kılık değiştirip
kaçışıyorlar kanepe altlarına, peşlerine takılıyorum, birer birer
yakalanıyorlar, yakalananları tutuklayıp küllüklere atıyorum, nutuklar
çekiyorum,
- ey soylu ırk, biliyorum suçlu olan
siz değilsiniz, ancak varolmanıza karşılık yaptırımınız şudur: ödemediğiniz
vergileri sizin varlığınızdan elde edeceğiz, bundan böyle her kim bana karşı
direnir sert çıkar ve dişime zarar getirirse suçu küllüğe tıkılmaktır, diğerleri
sofra şaraplarıyla birlikte değerlendirilecektir.
üstten bak üstten, küresellemecilik,
makroculuk, profesyonelcilik, boşver diyen ayindaşlarını kutsa, bu gün ne
oynayalım, borsa mı, monopol mü, para piyasalarının terk edilmiş çocuklarına
sokakları satalım parsel parsel, leblebilerini pazarlasınlar buralarda, sevinsin
garibanlar, tekkelerde kutlamalar sürsün gece boyu yakararak, sürün namluya
piknik tüplerini, topların içine dinamit yerleştirip salıverin çocukların
ayaklarına, değil mi ki zaten ölüm var, erken ya da geç ne fark eder ki,
mutluluğun parayla satınalınacağına inanarak eğlenceye çerez olmuş leblebilerin
yaşamlarını konu edin kitaplarınıza, önemseyin, önemseyin kendinizi, sizden
değerli bir leblebi görmedim yaşamım boyunca deyin aynalarınıza bakarak, ne
güzelsiniz, güzelliğinizin ederi nedir? anlamadınız mı; demem o ki rengarenk bir
gökkuşağının altından geçerken uğur getirmiş bir yaz dilerim sizlere ama
yalnızca dileyebilirim ki umut edin diye, yeryüzünün umut etmemiş tek varlığı
ünlü roman kahramanımız don kişot’un yattığı yeri bulup çaputlar bağlayın diye
efendisinin peşinden gidenleri de yad edin, oynaşın surlar altında çığlık
çığlığa…
atlan alta kaynıyor kazan,
kim anlatabilecek bana inanamayacağım bir
masal, leblebilerimi kim kavuracak, kim tüketecek şimdi beni! kim?