24 ŞUBAT 2003, Pazartesi  
 
posta  

 

istasyondaki çocuklar
 

öyle yorgundum ki, öyle üşümüş, öyle aç, öyle yalnız...

bir ben, bir insansız şehir vardı yenişehir istasyonunda, trenin rayda bıraktığı seslerin izleri duruyordu bir de gecenin ortasında. simit ayran satan büfe de kapanmıştı. saati geçmiş banliyö trenini gereksiz olasılıklarla bekleyerek ve nerede konaklayacağımı düşünerek bir uçtan bir uca dolanırken.arkamdan gelen sesle irkildim. dokuz on çocuk hepsi erkek, alüminyum kutu dolu çuvalı sürterek geliyorlardı. öyle arsız, öyle kirli, öyle güzel dokuz on çocuk. Beni önemsemediler, biri olsun bakmadı yüzüme, alındım yürüyüşümü sürdürerek. 

iki çocuk öpüşmeye başladı, sonra diğerleri yaşamlarında ilk kez öpüşüyorlarmışcasına acemi, ama ürkmeden; benden, şehirden, birbirlerinden çekinmeden üstelik. bir ara birkaçı anlarındaki battaniyelerini geçirdiler kafalarına, soğuğun etkisini azaltmak içindi sanırım.

biliyorum ki insanlar tarafından tasarlanmış bir düzenin tasarım hatası olarak varoldukları dünyada kendileri gibi birilerine sığınıp, yeryüzünde gezinirken birbirlerinin dudaklarında bildikleri ama bulamadıkları sıcaklığı arıyorlardı.

her adımlarında geride kalan yaşamlarında horlanmış olmaya karşı başkaldırışlarını soylulaştırmak, varlık ve yokluk arasındaki o ince çizgide yürüyüşlerini sürdürebilme kavgasıydı dudaklardan alınan güç, bir birlik tokalaşmasıydı.

atacakları her adımda geleceğin onlar için gelmeyeceğini, tükenişin geciktirilmesiydi, şehirdeki dengesizliğin bir dengesiydi aynı düzeye getirilen iki çift dudak. 

biliyorum ki anlamsızlığın kurallaştırıldığı, aşkların katledildiği bir dünyada yaşamlarındaki soru işaretlerini azaltmaktı tek amaç. her şeyin yanıtını bulmak bu kadar kolay, yalın olmalıydı belki de kazanmanın veya kaybetmenin, doğru veya yanlışın olmadığı bir dünyada.

şehre ve kendime baktım, yaşamımı sorguladım. sığındığım evimi, sığındığım kaygılarımı, gitarımı, kitaplarımı, kasetlerimi, ailemi, dostlarımı, otel odalarını, yalnızlığımı süzdüm içimde. bir yığın soru sorabilirdi insan kendine, kendini afyonlayacak bir yığın yanıt da bulabilirdi. insanı uysallaştırmanın bir deneyimi mi bu bizim için, bizim adımıza kurgulanan yaşam? yoksa yeniden kurgulasak her şeyiyle, başka bir aşk başka bir dünya yaratır mıyız en baştan?

sürmeli öpüşmeler, bir gün hepimiz öpüşmeliyiz, bildiğimiz ama yitirdiğimiz, yüreklerimizdeki insani sıcaklığı beslemenin tek yolu bu.

yazı arşivi     başa dön