gittin, radyoda çalan çiganla dans
etmiş ömrüm ve kapı ardında beni bekleyen kabusla kaldım, öylece sığındım fındık
kabuğuma.
kırlangıçlar batacak gün batımını kutlarken şen çığlıkları parlıyordu
kanatlarında, trenler uçuşuyordu şehrin ortasında, yükleyip götürüyordu düşleri,
ben vagonların ağırlığını düşünürken bir doluyor bir boşalıyordu yaşam. ilk
kalkan en önce görüyordu sonsuzluğu, kafasını gömüp bir ezgiye.
şimdi kürek çekip rotasız öylece kalıvermek zamanı
şimdi yokoluşu yaratanla hesaplaşma zamanı
şimdi toplayıp şarkılarını, çıkıp gitmek zamanı
şimdi ortasından dere akan şehre göç zamanı
terk edilen bir şehir uğurlarken göçmenini, eksilmişliğini yeniden tasarlar her
defasında ve her yiteni açan bir çiçekle tamamlar