13 OCAK 2003, Pazartesi  
 
posta  

 

her yerde hep aynı hüzün

her yerde hep aynı hüznü görmeye başladık. küçük bir kasaba çay ocağında ya da bir holding yöneticisinin odasında. hızla yalnızlaşan bir hüzün, renksiz ve kokusuz. parçalanarak yok ediliyoruz. çağımızın en tehlikeli hastalığı yalnızlaşma. yaşamlarımızı yalnızlık üzerine kurgulamaya başladık, yalnızlık üzerine oluşturuyoruz düşlerimizi.

ne kadar küçük bir parçaysak o kadar az oluyor direncimiz, sesimiz o kadar az duyuluyor. böylece "nasıl olsa cılız sesimiz sonuç doğurmaz" düşüncesiyle tepkiye bile gereksinimi olmuyor insanın. hem varolan düzenin varlığını sürdürmesi buna bağlı hem de ne kadar yalnız insan varsa, o kadar ev, lamba ve tencereye gereksinim oluyor. 

kötü olan bu yalnızlık hastalığı kendini var eden sistem kurucularını da etkiliyor, çevresinde güvenebileceği insan kalmıyor, öğretildiği biçimde dünyayı tamamen sayısal algılamaya başlıyor, kapitalinin niteliği değil, sayısal değeri onu mutlu etmeye başlıyor, çalıştırdığı kişi onun için insan olmaktan çok şu kadar lira maliyetli eleman olarak değer kazanıyor ve bu elemanın bir birim ürüne yansıyan maliyeti şu kadar oluyor, basit tanımla
bir insanın dünyası, üretilen krakerin içinde maliyet olarak yer alıyor

köleleştirmenin insan ırkının tamamına yayılma biçimi...

Algıladığı dünya kendi gereksinimlerini doyurmamaya başlıyor ve mutlu olma biçimi değişiyor. Ortalarda dolanıp duran bir yığın sayısal yaratık görünüyor. Ülkenin nüfusu yetmişmilyon, yirmibeşmilyonu büyükşehirlerde yaşıyor, her yıl trafik kazalarında şu kadar insan ölüyor, bu yıl ölümler yüzde beş azaldı, körfez savaşında her bir amerikan askerine karşılık şu kadar ıraklı öldü... yatay-dikey tablolardan okunuyor vahşet ve hiçbir acı duygusu uyandırmıyor izleyenlerde. Duygusuzlaşmayla gelişiyor duyarsızlaşma... 

İnsanlıklarından arındırılmış, yalnız ve duyarsız bireylerin oluşturduğu yığınlar, varolan düzen varlığını sürdürmek için savaş kustukça, bu onursuz çarpışmayı, gözlerinin önünde apaçık duran nedeni sonucu belli vahşeti, canlı yayınlarda, abd yapımı aksiyon filmleriyle birlikte izlemenin keyfini mi özlüyor artık?

Yoksa annesi ölmüş bir çocuğun yokluk ve yoksunluk içinde çığlığını sayılardan takip etmek yerine, duysak farklı mı olurdu? 

Meraklanmayın o kadar yakından gelecek ki bu ses... Umarım bu yazının sonundaki ünlemi görebilecek zamanınız olmuştur
!

yazı arşivi     başa dön