geri dön




 

█  korkut kabapalamut 



ÇILGINCA OKUMAK ÜZERİNE BERNHARDVARİ SOHBET

Bana benzeyen pek çok kimse gibi ben de onca kitabı sırf zorunlu olduğum, elimden başka türlüsü gelmediği için okudum, kesinlikle okumaya bayıldığımdan değil, dedim; kendimi pek de alışık olmadığım üzere tutkuyla konuşmaya kaptırdığımdan, uzun süredir içmeyi unuttuğum simsiyah ve ılıklaşmış çayımdan iri bir yudum alıp, ardından da günlerdir boğazım yırtılırcasına öksürdüğüm halde üst üste içtiğim kim bilir kaçıncı sigaramı sinirden seğiren solgun parmaklarımla ateşlemeye çabalarken. Aralıksız okumak sanıldığı kadar saygın ve zor bir eylem sayılmaz, diye sürdürdüm; insan yıllarca okuyup hızını aldıktan sonra asıl güç, hatta olanak dışı olan, arka arkaya sayısız başka kitaplar devirmek değildir; tam tersine, okumaya bir nokta koyabilmek ya da uzunca bir süre ara verebilmektir. Bir aşamadan sonra okumak başlı başlına bir amaç, otomatik bir süreç haline gelir, dedim. Kişi, kötü yazılmış kitapları, yazıları ve şiirleri de fazla zorlanmadan ve sıkılmaksızın tüketmeye, hatta bundan bile belirgin bir keyif almaya başlar. Düzenli okumayan kişilerin sözünü ettiğim bu apaçık gerçeklerin hiçbirinden haberi yoktur doğal olarak, dedim, karşımda oturan ve acınası bir saflıkla, sırf çok okuduğum için bana hayranlık beslediğini kesin olarak hissettiğim kadın arkadaşımın aydınlık gözlerinin içine bakarak. Okumak onlara dünyanın en güç, en sıkıcı işiymiş gibi geldiği için çok okuyan herkese takdir duygularıyla yaklaşır, âlim muamelesinde bulunurlar, diye sürdürdüm. Oysa ki sürekli okumak bir insanın yapabileceği en korkunç yanlıştır, kendine yönelik bağışlanmaz bir günahtır gerçekte. Okumak, bu dünyada yapayalnız kalmanın en kestirme yolu ve yöntemidir, dedim. Yalnızca başkalarını değil, kendi vücudunu ve kalan ömrünü de acımasızca inkâr etmek, tüm bunların yüzüne hiç de hak etmedikleri hâlde kapıyı çarpmaktır, delice bir tutku ile kitap denilen nesneye bunca bağlanmak, diye ekledim öfkeli bir ses tonuyla. Tanrı’nın yerinde olsam, çıldırmış gibi gece-gündüz kitap okumanın en büyük günah ve küfür olduğunu ilan ederdim yalvaçlarım aracılığıyla. Biz hepimiz gerçekten de Tanrı denilen gizemli bir güç tarafından yaratılmış isek, onun bizden tek beklentisi, kendi beden ve ruhumuz lehine bir yaşam biçimi yaratmamız ve onu sürdürmemiz olsa gerek. Halbuki bu dünyanın sunduğu sayısız olanaklar içerisinde kitaplar dışındaki her şeyi düşünmeksizin geri çevirmek, kendi aleyhimize takınabileceğimiz en korkunç tavırdır, dedim galiba. Şu da var ki insanlar çok okuyan kimselere biraz da kaçık gözüyle bakarlar. Böyle kişileri kendileri ve birbirleri dışında hiç kimse ciddiye almaz kesinlikle. Yaratılış teorisine inanmayan kimseler bile insanoğlunun bu dünyaya kitaplara gömülmek ya da sığınmak amacıyla gelmediğini, onun tek şiârının dolu dolu yaşamak olması gerektiğini kesin olarak bilir. Özellikle de edebiyat kitapları ya da dergileri okumanın hiç kimseye en ufak bir yararı dokunmamıştır bu güne dek, dedim yüksek sesle. Şimdiye dek binden fazla roman, öykü, şiir ya da deneme kitabı ile yüzlerce yazın dergisi okudum, ama kesin olarak hissediyorum ki daha ilk kitabımı okumadan önce ne kadar zeki ya da akıllıysam, şimdi de ancak o kadar zeki ve akıllıyım; ya da aynı derecede kalın kafalı, budala ve bilisizim. Hatta zaman zaman, okudukça ve baş döndürücü bir süratle yaşlandıkça, zaten hiçbir zaman yeterince parlak olmayan zekâmın daha da durgunlaşıp sakatlandığını, yakın ve uzak çevrede olup biten olayları ve bunların anlam ve önemlerini daha az ve daha yavaş kavramaya başladığımı kederle duyumsuyorum. Hayatında tek bir roman okumamış pek çok kimseye rastlıyorum ki, bana oranla çok daha akıcı ve kandırıcı konuşabiliyor, benim bildiklerimden kat kat fazla şey biliyor, benim ne yapsam altından kalkamadığım sorunlara kıyasla çok daha çetrefil sorunları güle oynaya aşıp geçebiliyorlar, dedim bir solukta. Güzel kadınlara gelince, onlarda ilk bakışta çok okuyan erkeklerden etkileniyormuş gibi görünseler de, ilk fırsatta akıl almaz bir süratle uzaklaşırlar böylelerinden, tanışmalarının üzerinden yalnızca birkaç gün geçtikten sonra isimlerini bile anımsamazlar zavallı kitap kurtlarının, dedim. Üstelik bunun için kadınları suçlamaktan daha saçma bir davranış olamaz bana göre. Okuyan insan kaçınılmaz olarak bencil bir kimsedir, diye ekledim kararlılıkla. Kendini hiç düşünmeden yalnızlığa ve yaşamasızlığa mahkûm etmiştir, söz konusu olan âşık olduğu ya da hiç olmazsa evlenmeye değer bulduğu bir kadın olsa bile, bir başkasının varlığı ile sürekli olarak ilgilenemeyeceği gibi, bir an için sonsuz bir tutkuyla ilgilenir gibi görünse de, ister istemez, kendi gibi manyakça bir tempo ve tutkuyla okumayan hiç kimseyi adam yerine koyamaz, dedim, öfkem biraz yatışmış, belli belirsiz gülümserken. Bu okuma dininin iflah olmaz müminleri arasında en çekilmez olanları da, hiçbir şey yazmayanlar ya da yazdıklarını yayınlamaya değer bulmayanlar ya da başkalarını yazdıklarını okumaya değer görmeyenlerdir, diye ekledim. Yalnızca düzenli olarak yazanların tüm yaşamlarını okuma çılgınlığına adamalarının kabul edilebilir bir mazereti olabilir. İnsanların pek çoğu anlaşılmaz derecede ahmak ve deneyimsiz olduklarından, azalmayan bir iştahla okumadan da iyi kitaplar yazılabileceğine inanırlar, dedim sanırım. Böylelerine göre okuma-yazma bilmek, bir ölçek zekâ , nispeten ilginç şeyler yaşamış ya da düşünmüş olmak, bir kitap, hatta çok kuvvetli ve özgün bir kitap kaleme almak için yeterde artar bile. Gerçek ve umarsız budalalara sempati beslemekle birlikte, aslında zekâ katsayıları hiç de düşük olmamakla beraber, yazı gibi çok yoğun bir okuma ve alıştırma devresi gerektiren bir uğraşı bunca hafife alan kimseler midemi kaldırır, roman ya da senaryo tasarılarından bahsettiklerinde, ya da kaba bir duygusallıkla kaleme alınmış, akıl almaz derecede cılız şiirlerini büyük bir hevesle okuduklarında, öfke ve kızgınlıktan kaskatı kesilir, takdir bekleyen koyunsu bakışlarını gözlerimi diktiklerinde yanıt bile veremem onlara, dedim. Çok okumanın, özellikle de yalnızca edebiyat kitapları okumanın tek bir olumlu etkisi vardır ki, o da kişiyi kaçınılmaz olarak bilge kılmasıdır, diye sürdürdüm, artık iyice yorulmuş olduğum için bütünüyle sönmeye yüz tutmuş bir öfkeyle. Ne var ki bu bilgelik, okurken kendimizi kitaptaki karakterlerden biri yerine koyma alışkanlığımız yüzünden, yalnızca başkalarına yönelik sonsuz bir anlayış ve hoşgörü olarak tezâhür eder; ve yazık ki başkalarını her koşulda mâzur görmeye başlayan bir kimse için de kendinden başka suçlayabilecek kimse kalmaz ortada, dedim son olarak; garsona seslenip hesabı istemeden hemen önce.

14 03 09




kabapal@yahoo.com 

 
 

  geri dön

başa dön

 

© 2009