geri dön




 

█  meral kaya 



YARIM YAMALAK BİR SIKINTI


Sıtmalı hıçkırıklar ardı bir doğumla gerçekler insan kendini.

Tanrılar henüz yokken, ilk soluk tekilliğinedir insanın.

Döne döne vardığıdır gözyaşları.

Yüzleri yüzüne benzemeyen insanlarda ararken çoğalışlarını, savaş artığı barbarlığınla talan ederken ipeksi düşleri, teker teker yok ederken kırmızı kamyonlarla taşınan çocuklukları, yürek akışkanlığında göç ederken bir başka toprak parçasına, adımların dağıtırken sana ait olmayan sınırları sek sek kıvamında, tiner basılı bir pamuk basarken en yanık yaralarına, sekiz yaş gülüşünde kalırken umut ettiklerin, şeker kabuklarından heybelere doldurulurken al yanak bir bakış artığını ve artık sen olmaya bu denli uzakken insan, kırık bir ayna ucunda gördüğün o ucube sensindir işte. Tenine düşmüş karartı güneş yanığı değildir, yani değildir tenin kimliğin. Ölülerinin matemini tutmayı bırak artık; leşlerinden yaşama sızma vaktidir artık.

Sızdırdıklarından belki de kendi döngündeki gerçeğe uyanma vakti.

Gerçeğin o soğuk zeminine yatırınca bedeni hayal kırıklığı eşlikli; gözlerin kapanır binlerce dilekle birlikte. Sonsuza kapanır gibi kapanır. Kuyulara düşülürmüş aksin düşer rüyalarına kaygan ve karanlık. Soğuk ve çirkin. Göç yolları düşer, göçebe isteklerin düşer. Lamekanlığında yangınlar başlar lanetininin bulaştığı her evde. Üveyliğinde hiçbir duygunun sahibi değilsindir artık. Rüyanın orta yerinde hiç susmadan bir çocuk ağlar. Yıkımlardan çıkmışcasına toza toprağa bulanmış bakışlarını diker sana. O bakar sen kanarsın, o bakar sen hiçbir şeysindir artık. O baktıkça çoğalan bir acıyla çırpınıp durursun, kabus olamayacak kadar gerçek bir acıdır üstelik. Düş biter elbet diğer tüm düşler gibi. Artığı bir kaygı, artığı yarım yamalak bir sıkıntı..

Arın artık en dehşete düşmüş duyularından. Kapat ışıkları ve büyük hızla soyunmaya başla! Nasıl olsa ürkek sesiyle birileri ışıldatmaya koyulacaktır bedeninin eğreti kıvrımlarını. Çalınmış tümcelerden arta kalan yanlış bir noktalama işareti gibisin, nereye konulsa bir o kadar çıkıntı. Kusur bu ya varlığınla eş değerdedir anlamların.

Ölümü tatmış öyküleri ezber eden kişi, yeni hayat damıtan hikâyelere öykünür. Haydi, öykün köşelerde kalmış unutulmuşluğunuz eşlikli.

Tanrılar henüz yokken, bir dilden ötekine koşuştururken çocuklar, anneler hala dokunaklı sesleriyle avazlar fırlatırken gökyüzüne bir yerlerde, çirkef sokakların suskun anlamlarını yüklenirken fahişeler, yorgun bir akşamın terini siler gibi dokunurken insanlar sevdiklerine, sapkın ruhlu şairler vururken kendilerini kirli odalarda, seslerimizdeki renkleri kırarken bir zavallı siyah, bütün tasavvurlar öpülesi gözyaşları içindir. Bırak yüzünün ırmakları derinine yol bulsun. Birikip taşarken en güzel mucize bu değil midir ? İç hesaplardan çıkarırken varlığı, adımlarına ilişecek tek şey kendinin gölgesi olacaktır. Kendinin tekil kalabalığı.

 

mylia-poseidon@hotmail.com 



 

  geri dön

başa dön

 

© 2009