Işıksız Bir Gece
Mumumuzu yaktım bu akşam, hani şu konuşarak sabahlarken yakarız diye
alıp da aylarca yakamadığım mumu. Yaktım artık. Onu izleyip kendi
kendime konuşuyorum.
Aslında dışardan görenler
öyle zanneder diye, ‘kendi kendime’ dedim. Nasıl anlasınlar ki yanımda
olamadığın için bu akşam muma dönüştüğünü.
Sen anlıyorsun değil mi?
Titreyerek sağa sola yatması
düşüncelere dalmama sebep oluyor, ben de anlatıyorum. Mesela; birkaç
saat önce, sol tarafa yatık olarak uzun bir süre durdu. Az kalsın kendi
kendine zarar verecekti. “Dur!” dedim, “Yapma! Rüzgardan kaçayım derken,
kaçtığın tarafını yok ediyorsun. Boş ver, sen sön, ben seni tekrar
yakarım, üşümezsin.” Dinlemedi, çok inatçı, beni hiç dinlemiyor. Ama
başka bir çözüm bulduk hemen; pencereyi kapadım, rüzgar kesildi. Biraz
havasız oldu ama, ne yapalım az sigara içerim, olur biter. Sonra
oturduk, tartıştık bu konuyu tabi. Bir şeylerden kaçarken kendimize
verdiğimiz zararları, kaçmanın rüzgar estiği için mi yoksa sönmemek için
mi olduğunu, çözümlerin etrafı değiştirerek mi yoksa kendimizi
değiştirerek mi bulunması gerektiğini konuştuk.
Aslında dışardan görenler
öyle zanneder diye, ‘konuştuk’ dedim. Nereden bilsinler ki mumların
konuşmadığını.
Sen biliyorsun değil mi?
Şimdi rüzgar kesildi ve hiç
kıpırdamadan, dimdik durarak dibe doğru gidiyor. İyice küçüldü, bitecek
birazdan, uykusu geldi herhalde. Olsun, ben de yatar uyurum şimdi. Yarın
da başka bir şey olarak gelirsin, gene konuşuruz. İyi geceler sevgilim,
iyi uykular.
Aslında dışardan görenler
öyle zanneder diye, ‘iyi uykular’ dedim. Nasıl inanabilirler ki senin
öldüğüne.
Sen inanabiliyor musun?