______  yersizyurtsuz  ekran dergi  temmuz - ağustos  '2004  [ onaltıncı  yayın dönemi ]  sayfa 10

  



 

 

 

[ ismail şenel ]

 

"ARKA SOKAK ÖYKÜLERİ 1"


GİZEMLİ KAYIP DOSYALAR

 

En son umudu, elbise dolabının çekmesinde bulabilmesiydi. Büyük bir umutla baktı. Gerçekte de burası, bulamayacağı yerlerin başında geliyordu; nitekim yoktu. Buluşmaya sadece beş dakika kalmıştı. Taksiyi ise çoktan çağırmıştım.

Gizemli kayboluşlar üzerine hazırlanan dosyalardan, kaybolan ilk dosya benimki değildi. Üstelik, bu ülkede büyük sosyal değişikliğin gerçekleşmesinin ardından, bu türden kaybolan dosyalar üç yıldan beri yoğun bir şekilde gündemdeydi. Bu kaybolmaların en yoğun yaşandığı bu şehre ise benim gelişim birkaç seneyi geçmemişti bile.

İlk ilgilendiğim konu ve oluşumu için çalıştığım dosya, kişiliklerin yok edilmesi veya çalınması üzerineydi. Üç kişiden oluşan ekibimiz dosyanın yazılım aşaması öncesini altı ay gibi bir sürede tamamlamıştı. Bu dosyanın hem hazırlanmasında görevli, hem de kişiliğinin analiz edilmek üzere ele alındığı üniversiteli genç kızın adı, artık polisin o meşhur kayıp kişiler fişleri içinde yer alıyordu.

Kişiliklerin yok ettirilmesiyle ilgili dosyanın kaybolmasında ilk kez kendimi suçlamıştım. Gizemli kayboluşlar ve kişiliklerin yok edilmesine yönelik uygulamalar, son değişikliklerden bu yana daha da yoğunlaştırılmış bir biçimde sürüyordu.

Önceleri ölümler yaygınlaşmıştı.

Sonra sıra kaybolmalara geldi.

Kanepemin üzerine uzanmış bir biçimde gazetelere göz atarken üzerime bir ağırlık çökmüş ve uykuya dalmıştım. Gözümü açtığımda masanın üzerine kendi ellerimle koymuş olduğum dosya ortada yoktu. Daha sonra, çalışmada ele almış olduğumuz üniversiteli genç kızın da ortadan kaybolduğu haberi gelmişti. Uykuya dalışımdaki iradesizliğimin nedenini anlamak benim için kolay değildi. Oysa bu türden hazırlanmış dosyalar ve ele alınan kişilerin hepsinin kaybolduğuna şahit olmuştum ve bu yüzden sürekli ve daha uyanık olmak zorundaydım. Tüm bu korkunç gizemlerden dolayı, yeni bir dosyayı hazırlamayı da göze alamıyordum. Buna karşılık, bu kez gizemli kayboluşlar üzerine bir dosya hazırlamak ve kahramanı olarak da sistemin bir parçası olması muhtemel sorumlu kişiyi bu araştırmanın kahramanı olarak seçmek hince bir fikir olarak aklıma geldi. Benden önceki dönemde yaşandığı gibi, her dosyanın hazırlanması bir insanın da yok olması anlamına geliyordu. Yeni bir insanın daha yok olmasına neden olmak istemesem de kaybolmaların sorumlusunun kaybolmasına yol açabilirdim. Bu fikir çocukça ve ütopik olarak görünse de, bir an için bana mükemmel bir çözüm yolu olarak gözüktü.

Kendimi irdeleyerek içinde bulunduğum durumu çözmeye koyulabilirdim. Aklıma gelen en mantıklı ve çözüm için en mükemmel başlangıç yollarından biriydi bu...

Hiç hesapta yokken, uykuya dalışımın nedenini bulmak, beni bu kayboluşlar sistemine yaklaştırabilirdi. En azından anılarımı ve gözlemlerimi sadece hafızamda saklayarak ve çalışma dışında tutarak sırlar arasına karışmasını engelleyebilirdim. Arkadaşlarımın anlattığına göre kayboluşlar, herkesin başına aynı biçimde geliyordu. Önce bir yorgunluk hissi... Daha sonra bir rahatlama isteği... Ardından bilinen süreç... Derin bir uykuya dalış. Kaybolan dosya ve bir daha geri dönme şansı olmayan kahramanların son yolculuğu.

Dosyanın hazırlanmasında bize yardımcı da olan, dosyanın kahramanı üniversiteli genç kızın kayboluş öyküsü tıpkı diğerlerinde olduğu gibiydi ve bu da bana diğerlerinde duyduğum duyguları uyandırdı ve yine çok ürkütücü geldi.

Dosyanın büroya teslime hazır olduğu bildirildikten sonra, yurduna dönmek isteyen genç kız bir taksi çağırmıştı. Kız taksicinin yüzünü tüm diğer kayıplar gibi ayırt edememiş olsa gerekti. Daha sonra boğaza doğru yol alan taksi şoförü, muhtemelen hiçbir ikaza kulak asmaksızın her zamanki gibi boğazın yeşillikleri arasına dalmıştı. Bundan sonrası çevre sakinlerinin, diğer kaybolmaların ardından anlattıklarıyla aynı benzerlikleri taşıyordu.

Önce derin bir çığlık. Çığlığın ardından ağlamaya başlayan kurbanın sesi. Sonra her zamanki gibi alay edercesine yükselen bir kahkaha sesi ve bir arabanın infilak edişi. Olay yerinde yapılan incelemeler, küller ve yanık araba kasasından başka hiçbir şeyi işaret etmiyordu. Küller ve yanık bir araba kasası. Bu durum her defasında aynı bölge içinde ve her defasında farklı noktalarda meydana geliyordu.

Pencereden dışarı baktığımda henüz taksi gelmemişti. Bu buluşmaya ta şimdiden yüreğimde hissettiğim yenilmiş bir insanın hüznü ve kaybetmişlik duygusu ile gidiyordum. Daha fazla zaman kaybetmemek için beklemek üzere evin önüne inmeye karar verdim. Artık dört dakikadan daha az bir zamanım kalmıştı.

Diğer arkadaşlarım da, artık insanları inceleyen bu tarz dosyaları pek çok araştırmacı gibi incelemekten korkar hale gelmişlerdi. Her defasında değerli bir insan ile değerli bir çalışma geride malum izlerin dışında hiçbir iz bırakmayacak şekilde kayboluyordu. Buna karşılık, yeni bir araştırma ve yeni bir ipucu arayışı gelecekteki insanların sağlıklılığı açısından gerekliydi. Yok olmayı göze alarak hazırlanan her dosya, sosyal yapının pekişmesi için gerçekleştirilmesi kararlaştırılan yıllık seçim kampanyalarındaki ‘bütün sorunları yok etmek için sadece biz’ belgisiyle derin bir ironi oluşturmaktaydı. İlk başlangıçta, aykırılaştığı kabul edilen tiplerin esrarengiz ölümleri, yeniden eski tip insan normalleştirilmesi arayışıyla açıklanabiliyordu. Oysa bizler, büyük bir direnç örneği göstererek aykırılıklar listesinde yerimizi bulmayı beklerken, ortadan bu kadar kolay ve hızlı bir biçimde yok olan dosyalar ve insanların nasıl bir süreç içinde hep aynı noktada bir araya gelebildiklerine anlam veremiyorduk. Kolluk güçleri de aynı şekilde bu kayboluşların sırrını ciddi şekilde çözmeye çalışıyordu veya kendilerini öyle gösteriyorlardı.

Bir arkadaşımızın kayboluşunun ardından, ilk kez kaybolma eylemini daha farklı irdelemek gerektiğini düşünmüştük. Kayıp kahraman, ‘gençlik’ üzerine hazırlanan dosyada görevliydi. Dayısıyla birlikte dosyanın hazırlanmasında görev aldığında daha on yedi yaşındaydı. Dosyanın teslim edilmesi sırası çak yaklaşmışken, hemen önce o da esrarengiz biçimde ortadan kayboluvermişti. Dayısına kalan tek anı, çalışma sırasında birlikte çektirdiğimiz bir fotoğraftı sadece.

Evden çıkmadan önce, son bir kez daha emin olmak ve bulabilir miyim diyerek çevreye bir kez daha göz atmak isteği geldi içimden. Dosyanın içinde kendimce çok önemli saydığım özel notlarım da vardı. Buluşmaya olan arzum ve onunla tanışabilmek isteği, her zaman için birinci sırada tuttuğum özel notlarımın önemini şu an için anlamsız da kılıyordu ve bu düşüncemdeki bulanıklığı sildi.

Onu ikna edebilirsem, kayıplar konusu tamamen gündemden kalkabilirdi veya benim için çalışma gündeminin tamamen değişmesi gibi farklı bir sona da yaklaşmış olabilirdim. Onun hakkındaki derin bilgisizlik duygusunun getirdiği ağırlık ve suçluluk duygusundan da kurtulmalıydım. Onun kayıplarla ilgili olduğunu kanıtlamak veya onun sorumluluk düzeyi ve olası sistematik yok etme sürecindeki ‘resmi’ statüsünü de bilmemem gayet doğaldı. İçimde doğal olarak kuşku, şüphe ve korku at başı gidiyordu. Elimdeki koz, yaşadığım olaylara tanıklığım ile yorumlama ve değerlendirebilme yeteneğimden başka şey değildi. İstediğim yanıtları alamazsam dahi, sezgilerime yol gösterecek birkaç ipucu bile çok değerliydi. Evimin önünde buluşmaya gidecek yolun başlangıcına sadece üç dakika kalmıştı. Dışarıda park etmekte olan bir arabanın sesini duydum.

İlk dosya fikri Genel Yayın Müdürümüzden gelmişti. ‘Her defasında işlenen tekli cinayetlerin arkasından nafile koştuğumuzu, kaybolanların kişilik özelliklerini araştırmamız gerektiğini yada en azından benzer tarzdaki kişilerin özelliklerini araştıran çalışmalardan yola çıkabileceğimizi’ söylemişti. Hele ki sistemin tek tipleştirme ve ilahi örnekleme yöntemiyle kişilere yönelik anonimleştirme adına bireyselleşmiş kişilikleri yok etme politikası, bir süre sonra kişilik ve katmanların hiçbir özellik taşımayan bir sürü haline dönüşebileceği bir noktaya getirilmeye çalışıldığı belli olmaya başlamıştı. Bizim için en zor ve keyifli olduğuna inandığımız tavır, aktarmacılıkla yetinmemek ve tüm özü araştırma eğilimiyle, gidişe son verme kararlılığında olanlarla ortak bir platform içinde yer almaktı. Aldığımız kararın ardından, ölüm olaylarında azalmaya rastlanırken, kaybolma yönelimi yoğun bir şekilde ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu korkutucu kayıp olmaların yanı sıra, dosyalar da kayboluyordu. Bu da artık asıl hedefin, küçük ve etkili bir muhalefet haline gelmekte olan yeni oluşumumuzun araştırmacı yanını yok etmeye yönelik bir uygulama olduğunu düşündürmekteydi. Üç seneden beri her şeyi göze alarak arkadaşlarımız araştırmalarını sürdürmüşler; ama sistematik kaybolmaların önüne geçilememişti.

Benim işe alınmamda aracı olan arkadaşım, kaybolmaların olağan hale gelmesinin yanı sıra önemli bir noktanın da oluştuğunu bildiriyordu ki bu sonraki süreçlerde de aynı şekilde devam etti. Kaybolmalar arkasında bir işaret bırakarak gerçekleşiyordu. Bilerek, her olayın ardından bir ölçüde kayboluş anını aktaracak tanıklar bırakıyordu. Herkesi sistemin ayrılmaz parçası ve savunucusu haline getirmeye çalışan sosyal ideolojiye karşı, adeta bir suç ortaklığı organizasyonunun bir parçası olma duygusu yaşattırılmak isteniyordu.

Evin önüne gelen taksinin sürücüsü, arka kapıyı açık bırakmıştı.

Ben üniversiteli genç kızı ele alan araştırmamın yanı sıra aynı zamanda sendikacı bir kadın, çevreci bir genç ve en son olarak da henüz üzerinde çalışmakta olduğumuz cinayet kurbanı olmaktan son anda kurtulan bir emeklinin dosyaları üzerinde çalışan ekibin içindeydim. Üç kişinin kaybolmasına neden olmuş iken, bir kişi daha benim de içinde olduğum bir sürecin sonucu olarak aynı riski taşımaktaydı. Bu zor ve de ürkütücü sonun sorumluluğu, adeta bir kurban olarak görünmeye başlayan dosya kahramanlarına karşı gülünç bir ayin hazırlamamıza neden olmuştu:

“Siz aslında bunu yapmak zorunda değilsiniz. Bir çalışma ve araştırmanın dışında kalarak, diğer insanlar gibi her şeye dışarıdan bakabilir ve normalleşme süreci içinde kalabilirsiniz. Ya da, bir gün maddi veya manevi katledilmenin sırasının size de gelmesini sakince bekleyebilirsiniz. Hatta kişilik onurunuzdan vazgeçip onların istediği model vatandaş haline hemen de gelebilir, böylesi bir sonu da savmış olabilirsiniz. Siz şu anda tamamen özgürsünüz. Seçme hakkı tamamen elinizde olarak, sizin hakkınızda bir araştırma dosyasının açılmasını, çalışmamıza katılmayı ve bir dosya kahramanı olmayı ister misiniz?”

Genellikle bizim seçtiğimiz insanların tümü bunu kabul ediyorlardı. Bu kişiler bize yakın; bize güvenen ve bir şekilde korkuyla yüzleşebilecek az sayıdaki insanlardandı. Sonuçta bu tanıdık insanlara kaybolma hakkını bir merasimle sunuyorduk. Artık tekil katledilme olaylarını haber bile yapmıyorduk. Herkes kanıksamıştı. Bu normal koşullarda iğrenç sayılabilecek hareketler, ilgi çekmez rutin olaylar kategorisine girmişti. Her bir ferdi kayboluş için bir dosya açmak da olanaksızdı. Oysa bizim başımıza gelen aykırılık, dosya hazırladığımız bilinçli seçim yapmış kişilerin kaybolmasıydı.

Şoförün yüzünü görebilmek için yana doğru uzandım. Karanlıkta kalmasını başardığı yüzünü o an net olarak görmem mümkün değildi.

En son aldığımız karar, koruyucu bir muhalefet gücünü oluşturabilmek için muhalefet cephesini genişletmek yönündeydi. Bunu gerçekleştirebilmek için tekli başvuruları dahi içerecek bir karşı koyma cephesi için ilanlar yayınladık. Bütün çağrılar tek tek incelenmeye alındı. Bize katılmak isteyen bu başvurular içerisinde sadece bir kişiyle görüşme yapma olanağı bulamadık. Onunla karşı karşıya gelmek olanaksızdı. Yaptığımız araştırmalar bu kişinin dosya kahramanlarının gizemli kayboluşuyla ilgili olabileceğini gösterdi. Belki de bu kayboluşların birinci derecede sorumlusuydu karşımızdaki. Kendisini bulmamızı veya bizimle bir tür oyun oynamak istiyordu.

Taksi şoförüne nereye gideceğimi bile henüz söylememiştim. O şimdiden boğaz yolunu almıştı bile. Bu durum onun hakkındaki merak duygumu daha da kamçılıyordu.

“Boğazın yeşilliklerine gidiyoruz değil mi?”

Bu gizemli kişiyle görüşme isteğimizi kabul ettirmek kolay olmamıştı. Kendini bir dosya kahraman adayı olarak da sunabileceğini bildirmesine karşılık, hiç birimizle görüşmeyi kabul etmemişti. Onu ikna edecek kişi, aynı zamanda ilgili dosyanın sorumlusu olacaktı. Dosyanın adı da pekala ‘gizemli kaybolmalar ve sorumlusu’ olabilirdi.

Bütün arkadaşlar onu ikna edecek yöntemler aramaya başladılar. Herkes bulacağı kanıtlar yüzünden ortadan yok olma riskini gayet iyi biliyorlardı. Bu yüzden, bu dosya ile ilgili çalışmadan gönüllü olarak geri çekilenler oldu. Yalnız kaldığım bir sırada, kafamda şimşekler çaktı. Kaybolmaların sorumlusu olarak düşündüğümüz kişi, gerçekte aynı kişiyse onunla kişisel bir düzlemde karşı karşıya gelmeliydim ve onu dosya kahramanı olmaya ikna etmeliydim. Onu ikna etmeye veya suçlamaya yetecek elimde somut bir şey yoktu. Onu iktidarın bir parçası olarak nasıl bir işlev gösterdiğini ortaya koyarak, giysilerin bile formel bir biçimde resmileşmeye başladığı bir dönemde iktidarın uygulamalarını da karşıma alabilir ve en azından iktidarın gücünün hızlı büyümesine karşı olan insanların gözünde politik bir oyunu ortaya çıkarabileceğimi sezebiliyordum.

O gece uyuyamamıştım. Elimdeki tüm göstergeleri bir araya getirmeye çalışıyordum. İşin en açıklanamaz olduğu nokta her olayın arkasından bırakılan tanıklıklardı. Bu sanki bizleri bu ortak noktaya davet ediyordu. Adeta ‘buradayız gel’ diyordu. Düşüncem beni bir dizge oluşturmaya itti; Önce aykırı kişiler yok edilmişti.

Homoseksüeller, transseksüeller... Sanki beyinleri yok edilmeden ortadan kaldırılamayacakları anlaşılmış gibi, ahlaki yapıya ters geliyor diye katledilmeye başlandılar. Sıra daha sonrasında, aykırı saç modası takipçilerine gelmişti. Bunların büyük çoğunluğu korkudan saçlarını ‘uygun’ şekilde düzelttirmeye başlamıştı. Bu sıralamayı oluştururken, o kadar gizli çalışmalar yürüttüğümüz halde, kaybedicinin nasıl olup da herkesten gizlediğimiz bu insanlara ulaşabildiğine dair hala somut bir sonuca ulaşamamış olmamız düşündürücüydü. Oysa bu noktada çok dikkatliydik.

Çalışmalar içinde saptananların başında, korkuyla sinen insanların ilk tavırları ilgi çekiciydi. Kişiliklerinin ön plana çıkmaya başlamasıyla bireyselleşme sürecine korkusuzca girmeleri ve içlerinde muhalif bir tavır ortaya çıkması ortak bir nokta haline gelmişti. İşte bu anda dosyaların redaksiyonu tamamlanır tamamlanmaz, dosya kahramanlarının sözlerini söylemeye fırsat bulamadan kaybolması gerçekleşiyordu. Kaybedicinin gücü, bilince varmayla başlayan şu an anlayamadığımız bir sürecin güce dönüşmesiyle oluşuyordu ve bu güç kişileri ortadan yok etmek için adeta görülmez bir sistemi devreye sokuyordu. Sistemin işlevi, başka bireylerin bir üst bilinçlenme noktasına gelmesiyle beslenen yok edici bir misyonu harekete geçiriyordu. Mevcut iktidarın katletme politikasıyla bu sistemin ilişkisini çözebilmiş değildim. Sistemin gizemine yaklaştığımı sanıyordum. Tam bu anda telefon çaldı.

Telefonu açtığımda duyduğum ilk ses bir kahkahaydı. Ardından sanki bildik tanıdık sesleri de içeren çığlıklar duymaya başladım. İlandaki ulaşamadığımız başvuru sahibi ve muhtemelen sistemin sorumlusu, görüşme çağrılarına asla ‘evet’ dememişti. Çığlıkların içinde onun da sesi var mıydı, varsa hangisiydi? Telefonu kapatmaması için ona ulaştığım sonuçları anlatmaya devam ediyor, bir yandan sorularımı sıralıyordum. Keyifli kahkahaları sürerken çığlık sesleri kesilmişti. Mekanik bir sesle ilk kez konuşmasına tanık olmaktaydım.

“Doğru ipuçlarını buldun. Kanatları serbest kalmış beyinlerin sezgi güçleri kuvvetlidir. Şimdiki görevin beni nasıl formüle edeceğindir. Buluşmaya gelince; sana saatini ben bildireceğim.”

Sistem içindeki yok oluş sürecini irdeleyen dosyayla ilgili çakışmaya katılıp katılamayacağını ve dosya kahramanı olmayı kabul edip etmeyeceğini sordum.

“Henüz seninle diyalogumuzu sürdürme konusunda ikna olmuş değilim. Çıkarımların çok önemli ve sonuca ulaşmanı bekliyorum.”

Bu sonuca ulaşabilmek, mevcut iktidarın masumane seçim kampanyasına kadar inmemi gerektiriyordu. Mazlumluk maskesiyle gelip, tek tip zorlaması ve sivil resmi kıyafet tartışması ile başlatılan kurumsal ve misyon kıyım hareketi, çok kısa zamanda fiziksel ortadan kaldırmaya dönüşmüştü. Kaybolan dosya kahramanlarının bu süreçle ilgili olduğu kesindi. Sadece sistemin neresine oturtmam gerektiğini bulamamıştım.

“Seni daha sonra arayacağım. Benim suçlu olduğum duygusal doruk noktasını kavrayabilmen ve bunu ortaya koyabilmen yalnız başına kolay olmayacak.”

Onun suçlu olduğu duygusal doruk noktasını kavrayabilmek... Bunun yanıtını ancak ilk buluşmamızda noktalayabileceğimi anlamıştım. Artık onun tekrar aramasını ve buluşma yerini bildirmesini beklemekten başka yapacağım bir şey yoktu.

Taksi sürücüsüne hiçbir şey söylemem gerekmiyordu. Boğazın yeşillikleri arasına dalmıştık bile.

Telefonu ikinci açışımda, ilk defasında olduğu gibi ne kahkahaları, ne çığlıkları duydum. Derin soluklar alıp verirken, gülümseyen bir insanın ses tonuyla konuşmaktaydı.

“ Benim sistem içindeki rolümü saptayıp, suçluluk derecemi anlayabildin mi?”

Sanki vereceğim yanıt çok önemli gibi geldi. Hata yapmamam gerektiğini düşünüyordum. İçimde korkudan hiçbir eser yoktu.

“Ancak sizinle karşı karşıya gelirsek, yanıtımın son noktasını koyabileceğim.”

Benimle görüşmeyi kabul etti. Buluşma yeri kayıp dosya kahramanlarının kesiştiği noktaydı. Boğazın yeşillikleri... Beni almak için bir taksi gelecekti. Saat kararlaştırılmıştı.

Yeşillikler içinde bir süre ilerledik. Evin önünde tam saatinde buluşmamıza rağmen, görüşme saatini sadece bir iki dakika geçirmiştik. Taksi durdu. Çevrede kimse yoktu. Arabadan indim. Beklemeye başladım. Hemen yanımdaki çalılıkta bir kıpırdama oldu. Biraz daha yürüdüm. Arkamda bir ses olduğunu duydum. Hemen sesin geldiği yere yöneldim. Sallanan çalılıkların yanındaki ağacın altında kaybolduğunu sandığımız üniversiteli kız bir salıncağa oturmuş, gülümseyerek sallanıyordu. Gülümsemesinde ilk anda, itici bir kendini beğenmişlik hissettim. Ardından her ağacın önünde bir insan belirmeye başladı. Bütün dosyaların kayıp kahramanları, hepsi karşımdaydılar. Uzun süre şaşkınlığımı atlatıp, bir şeyler söylemem mümkün olmadı. Sonunda konuşabilmeyi başardım.

“Ama sizler... Hepinizin öldüğünü sanıyorduk. Suskunluğunuz ve burada hep bir arada bulunmanız... Bunlara bir anlam veremiyorum. Eğer gerçekseniz ve ben hayal kurmuyorsam, çevrenizdeki insanların sizin yüzünüzden çektiği acıları düşünmüyor musunuz?”

Arkadaşımın genç yeğeni, yüzünde o her zamanki zeka fışkıran gülcücüğüyle bana doğru yürüdü.

“Önce merhaba! Aradığın el çantan arabanın içinde. Bizi kurbanlıklar listesinden kurtulduğumuz için suçlamaya başlamadan önce belirtmeliyim ki, bizi bir ölçüde de olsa sisteme karşı başlattığınız başkaldırı ve beyin hareketiyle sen ve senin gibi arkadaşların yarattılar. Bilince hükmetmeye başladığımız, uzun korku, sindirme ve uyuşukluk döneminden sonra, bizler ortak beyin bilincinin yarattığı ‘tek tek katledilen insanlar’ gibi olmamak için beyinlerimizin yarattığı böylesi bir sanal oyuna hazırdık ve sizlerle oyunun hazırlanma süreci olan araştırma ve bilince varma oyunun ilk bölümünü oynuyorduk. Kaybolmamızla ayrı bir alternatif gücün oluşması için bir araya geliyorduk. Her isyanla birleşen zeka hareketinde ortak gücümüz o beyinle iletişime geçiyor ve grubumuza dahil ediyorduk.”

Daha sonra herkes katıldı bu konuşmaya.

“Her şeye duyarsızlaşmış bir toplumda, tek tek bireyler önce beyinlerinde katlediliyordu.”

“ Aykırı renkler yok edilerek, tek renk ilahi bir toplum yaratılmaya çalışılıyordu. Toplum susmuş; artık sesi çıkmıyordu.”

“Bizlerin çalışma dosyası kahramanları olmasıyla, yeni kurumlar; olgular ve kişilikler, bir diğer deyişle tüm dosya kahramanlarımız katledilme tehdidi altındayken kolektif bir beyin harekatı gerçekleştirdik.”

“Dosya kahramanları ise ele alınan konunun en bilinçli bireyleri durumuna gelmekteydi. Onlar da kaybolarak, yok edilmekten kaçınma modasına uydular.”

Kayıpları planlayan ve gerçekleştiren merkez beyin ve üsse ulaşmak istiyordum. Sorumun yanıtına nasıl ulaşacağımı beklerken, kendi çığlığımın yükseldiğini duydum. Oysa biz konuşmaya devam ediyorduk.

Taksi şoförü de aramızdaki yerini aldı.

Benim çığlığımı bastıran kahkahaları irkilerek işitmeye davet ediyordum. Telefonda işittiğim kahkahalardı bunlar. Taksi şoförünün yüzünü hala net olarak göremediğimden, yüzünü tam olarak görebilme merakımı bastırabilmiş değildim.

Kaybolmaların bir amacının da cezalandırmak olduğu söylendiğinde, olaylar zinciri içindeki eksik parçaları tamamlamaya başlamıştım.

“Artık üretilen ürünler, kişilikler, kurumlar ve değerler bireylerden uzaklaştırılıp, içleri boşaltılmaya çalışılıyordu.”

“Üstelik bunlar sistemin daha güçlü çalışması için sadece sistemin işlemesine yönelik basit birer sistem aygıtı haline getirilmeye çalışılıyordu.”

“Bizim kayboluşumuz, zekasını zaten kullanmaktan korkan bir toplumu zekasal bir süreçten yoksun bırakmaktan öteye, ellerinde kalan merhamet duyumsamasına karşı, üzgünlük ve acıma duygularıyla kendilerini kandırmalarına eşlik etmeme isteğimiz ve onları asıl bu noktada ‘alay edercesine’ cezalandırmak istememizdendir.”

Son olarak ele almayı hedeflediğim ‘bilince çıkarılmış kayıplar dosyası’ ve kahramanını nasıl oluşturabileceğimi düşünerek, bundan sonraki kayboluşların önüne geçmeyi hesaplıyordum. Geri dönüş yolunu da bulabilirsem, artık başkaldıracak ve seslerini duyurabilecek bir güç haline gelebilecek bu insanlarla tekrar mücadelenin başlatılabileceğini umuyordum. Kız hemen konuşmaya başlamasıyla kafamda kurduğum düşünce yapısı da bir anda dağıldı.

“Biliyorum, son kahramanını arıyorsun. Artık kahramanları onları görmeyen, dinlemeyen ve anlamayan insanların arasına salacaksınız. Yapıtları da. Kimse onları okumayacak ve umursamayacak... Teslimiyet ruhuyla donanmış bu toplumda, asıl acıyı o zaman bizler çekeceğiz. Oysa şimdi, bizim kaybolmamızdan dolayı onlar acı çekiyor; ama sadece kaybolmamızdan dolayı... Dosyalar veya bireysel değerler henüz umurlarında bile değil. Bir de kaybolmanın kendi başlarına gelmesinden korkuyorlar. Belki de ilk kez acı çekmenin teslimiyete karşı insansal harekete geçirtici yanını fark ediyorlar. Peki, kim bunlar? Sadece kayıp yakınları. Engel olmayın bu çoğalmalara... Herkes acısını çeksin. Her şeyin dosyası, her insanın dosyası hazırlansın. Milyonlarca dosya ve kahramanı kaybolsun. Acı çevresinde kendilerinden kaybolan her değerle birleşsin herkes. Bizlerin yokluğunda, yapıtların yokluğunda. Bu defalık mutluluk oyununu gizemli sanal sığınağımızda biz yaşayalım. Daha güçlü olup, önümüzde engelleri aşabileceğimiz güce gelene kadar yaşayalım.”

Dışarıda acı çekenler, ilk kez acı çekmiyorlardı. Bir çoğu umursamaz bir teslimiyet içerisinde olabilirdi. Aramızdayken kaybolan arkadaşlarımız ve kaybolan dosyalarla bizim çevremiz ve aileler her defasında acıya katlanarak yaşıyorlardı. Yeğeninin kaybolmasıyla hem çalışılan dosyanın, hem de bir yakının kaybolmasıyla çifte acıyı çeken çalışma arkadaşım bu acıları hak etmemişti. Acı çekilirken bile adaletsizlik sürecekti.

Arkadaşımın yeğeni gülümseyerek yanıma yaklaştı.

“Anlaşıldı... Mutlu sanal dünyamızı yok etmede kararlısın. Anladığın üzere, kayıp dosyaların ve kahramanlarının ortadan yok olması bir kolektif bilincin ürünüdür. Herkesin bir parçasıyla katıldığı ve büyümesine katkıda bulunduğu bir güç. Sistemin kaba bir şekilde yok ettiği insanlardan olmamak için, kabuğa çekilerek yaratılan bir sığınma ve bir güç toplama süreci.”

Bir anda bir infilak sesi yükseldi. Çevreye bakıyorum her şey yerli yerinde. Polis ve çevrede oturanlar olay yerine geliyorlar. Çevre sakinlerinden biri polise bizi gösteriyor.

“İşte küller ve infilak eden başka bir araba. Yine aynı şekilde bir çığlık ve kahkaha sesleri işittik.”

İnsanlar bizi görmüyorlardı. Yanı başımızda, kahramanları buraya taşıyan ve şu an sapasağlam duran araba için yanmış kül olmuş diye bahsediyorlardı. Yoksa yanılan ben miydim?

Bizim kahramanlarımız konuşmaya hep devam ettiler. Sanki onlar da gelenleri görmemişti. Genç konuşmaya devam etti.

“İşte bizi bunlar gibi bakar körlerin arasına geri yollayıp acılara boğacaksın. Sana hepimiz acıyoruz. Çünkü sen de bizden birisin. İşte aradığın son kahraman. Ortamızda oturan taksi şoförü. O hepimizce yaratılmasına katkıda bulunduğumuz varlık. Son dosyanın kahramanı, yani sistematik yok edişe karşı gizemli kayboluşlar dosyası hazırlanıp, bizim ortak sanal kahramanımız kaybolduğunda artık bizleri onların arasından alıp kayıplar cennetine kimse getiremeyecek. Böylece koruma perdemiz de ortadan kalkacak ve onların arasına geri dönmüş olacağız. Bizler bilinçli birer dosya kahramanı olarak ortaya çıkacağımız zamanımızı beklerken bu içinde bulunduğumuz sessiz sanal cenneti hak ediyorduk.”

Sözünü kesmek zorundaydım. Sandığımın aksine, sisteme tepkilerle oluşan ve bilincine şimdi vardığım ortak bir korunma bilinci ve bunun yarattığı bir güç bulunmaktaydı karşımda.

Artık merak ettiğim nasıl bir sonla noktalayacağımdı... Bu dosyayı bitirmiş olsam da, kahraman başka bir kolektif bilinç yansımasıyla korunmaya alınacak mıydı; yoksa bu kayboluş öyküleri sona mı erecekti? Eğer kahramanlar dönerse kendilerine değer vermeyen ve bunu kutsal bir hazla kabullenen bakar görmezler arasında, kişilik ve bireylik savaşını mı kazanacaklar; yoksa yeniden acılara mı gömüleceklerdi? Yine de beni her şeye rağmen mutlu kılan tek şey, onların kısa bir süre de olsa kurmuş oldukları kayıplar cenneti içinde mutluluğu tatmış olmaları. Onların kolektif bilinçlerinin bilincine varmakla, zaten içimde anlatılmaz bir keyif ve umut oluşmuştu. Cennetlerini yıkmayı başarabilmekle, kutsallık duvarlarını kırarak ulaşacağım başarıyla mutlu mu olmalıydım; yoksa adı konmamış yaşanacak acılarına ortak mı?

Hava karardığında kimseye görünmeden, henüz kendimi bir dosyanın kahramanı ilan etmeden gazeteme dönmek için yola koyuldum. Bu yazıyı yarınki baskıya nasıl hazırlayabileceğimi ve gelecek dosyayla ilgili sorumluluklarımı düşünerek kalemi elime almıştım bile...


 

başa dön