GİZEMLİ KAYIP DOSYALAR
En son umudu, elbise dolabının
çekmesinde bulabilmesiydi. Büyük bir umutla baktı. Gerçekte de burası,
bulamayacağı yerlerin başında geliyordu; nitekim yoktu. Buluşmaya sadece
beş dakika kalmıştı. Taksiyi ise çoktan çağırmıştım.
Gizemli kayboluşlar üzerine
hazırlanan dosyalardan, kaybolan ilk dosya benimki değildi. Üstelik, bu
ülkede büyük sosyal değişikliğin gerçekleşmesinin ardından, bu türden
kaybolan dosyalar üç yıldan beri yoğun bir şekilde gündemdeydi. Bu
kaybolmaların en yoğun yaşandığı bu şehre ise benim gelişim birkaç
seneyi geçmemişti bile.
İlk ilgilendiğim konu ve
oluşumu için çalıştığım dosya, kişiliklerin yok edilmesi veya çalınması
üzerineydi. Üç kişiden oluşan ekibimiz dosyanın yazılım aşaması öncesini
altı ay gibi bir sürede tamamlamıştı. Bu dosyanın hem hazırlanmasında
görevli, hem de kişiliğinin analiz edilmek üzere ele alındığı
üniversiteli genç kızın adı, artık polisin o meşhur kayıp kişiler
fişleri içinde yer alıyordu.
Kişiliklerin yok ettirilmesiyle
ilgili dosyanın kaybolmasında ilk kez kendimi suçlamıştım. Gizemli
kayboluşlar ve kişiliklerin yok edilmesine yönelik uygulamalar, son
değişikliklerden bu yana daha da yoğunlaştırılmış bir biçimde sürüyordu.
Önceleri ölümler
yaygınlaşmıştı.
Sonra sıra kaybolmalara geldi.
Kanepemin üzerine uzanmış bir
biçimde gazetelere göz atarken üzerime bir ağırlık çökmüş ve uykuya
dalmıştım. Gözümü açtığımda masanın üzerine kendi ellerimle koymuş
olduğum dosya ortada yoktu. Daha sonra, çalışmada ele almış olduğumuz
üniversiteli genç kızın da ortadan kaybolduğu haberi gelmişti. Uykuya
dalışımdaki iradesizliğimin nedenini anlamak benim için kolay değildi.
Oysa bu türden hazırlanmış dosyalar ve ele alınan kişilerin hepsinin
kaybolduğuna şahit olmuştum ve bu yüzden sürekli ve daha uyanık olmak
zorundaydım. Tüm bu korkunç gizemlerden dolayı, yeni bir dosyayı
hazırlamayı da göze alamıyordum. Buna karşılık, bu kez gizemli
kayboluşlar üzerine bir dosya hazırlamak ve kahramanı olarak da sistemin
bir parçası olması muhtemel sorumlu kişiyi bu araştırmanın kahramanı
olarak seçmek hince bir fikir olarak aklıma geldi. Benden önceki dönemde
yaşandığı gibi, her dosyanın hazırlanması bir insanın da yok olması
anlamına geliyordu. Yeni bir insanın daha yok olmasına neden olmak
istemesem de kaybolmaların sorumlusunun kaybolmasına yol açabilirdim. Bu
fikir çocukça ve ütopik olarak görünse de, bir an için bana mükemmel bir
çözüm yolu olarak gözüktü.
Kendimi irdeleyerek içinde
bulunduğum durumu çözmeye koyulabilirdim. Aklıma gelen en mantıklı ve
çözüm için en mükemmel başlangıç yollarından biriydi bu...
Hiç hesapta yokken, uykuya
dalışımın nedenini bulmak, beni bu kayboluşlar sistemine
yaklaştırabilirdi. En azından anılarımı ve gözlemlerimi sadece hafızamda
saklayarak ve çalışma dışında tutarak sırlar arasına karışmasını
engelleyebilirdim. Arkadaşlarımın anlattığına göre kayboluşlar, herkesin
başına aynı biçimde geliyordu. Önce bir yorgunluk hissi... Daha sonra
bir rahatlama isteği... Ardından bilinen süreç... Derin bir uykuya
dalış. Kaybolan dosya ve bir daha geri dönme şansı olmayan kahramanların
son yolculuğu.
Dosyanın hazırlanmasında bize
yardımcı da olan, dosyanın kahramanı üniversiteli genç kızın kayboluş
öyküsü tıpkı diğerlerinde olduğu gibiydi ve bu da bana diğerlerinde
duyduğum duyguları uyandırdı ve yine çok ürkütücü geldi.
Dosyanın büroya teslime hazır
olduğu bildirildikten sonra, yurduna dönmek isteyen genç kız bir taksi
çağırmıştı. Kız taksicinin yüzünü tüm diğer kayıplar gibi ayırt edememiş
olsa gerekti. Daha sonra boğaza doğru yol alan taksi şoförü, muhtemelen
hiçbir ikaza kulak asmaksızın her zamanki gibi boğazın yeşillikleri
arasına dalmıştı. Bundan sonrası çevre sakinlerinin, diğer kaybolmaların
ardından anlattıklarıyla aynı benzerlikleri taşıyordu.
Önce derin bir çığlık. Çığlığın
ardından ağlamaya başlayan kurbanın sesi. Sonra her zamanki gibi alay
edercesine yükselen bir kahkaha sesi ve bir arabanın infilak edişi. Olay
yerinde yapılan incelemeler, küller ve yanık araba kasasından başka
hiçbir şeyi işaret etmiyordu. Küller ve yanık bir araba kasası. Bu durum
her defasında aynı bölge içinde ve her defasında farklı noktalarda
meydana geliyordu.
Pencereden dışarı baktığımda
henüz taksi gelmemişti. Bu buluşmaya ta şimdiden yüreğimde hissettiğim
yenilmiş bir insanın hüznü ve kaybetmişlik duygusu ile gidiyordum. Daha
fazla zaman kaybetmemek için beklemek üzere evin önüne inmeye karar
verdim. Artık dört dakikadan daha az bir zamanım kalmıştı.
Diğer arkadaşlarım da, artık
insanları inceleyen bu tarz dosyaları pek çok araştırmacı gibi
incelemekten korkar hale gelmişlerdi. Her defasında değerli bir insan
ile değerli bir çalışma geride malum izlerin dışında hiçbir iz
bırakmayacak şekilde kayboluyordu. Buna karşılık, yeni bir araştırma ve
yeni bir ipucu arayışı gelecekteki insanların sağlıklılığı açısından
gerekliydi. Yok olmayı göze alarak hazırlanan her dosya, sosyal yapının
pekişmesi için gerçekleştirilmesi kararlaştırılan yıllık seçim
kampanyalarındaki ‘bütün sorunları yok etmek için sadece biz’ belgisiyle
derin bir ironi oluşturmaktaydı. İlk başlangıçta, aykırılaştığı kabul
edilen tiplerin esrarengiz ölümleri, yeniden eski tip insan
normalleştirilmesi arayışıyla açıklanabiliyordu. Oysa bizler, büyük bir
direnç örneği göstererek aykırılıklar listesinde yerimizi bulmayı
beklerken, ortadan bu kadar kolay ve hızlı bir biçimde yok olan dosyalar
ve insanların nasıl bir süreç içinde hep aynı noktada bir araya
gelebildiklerine anlam veremiyorduk. Kolluk güçleri de aynı şekilde bu
kayboluşların sırrını ciddi şekilde çözmeye çalışıyordu veya kendilerini
öyle gösteriyorlardı.
Bir arkadaşımızın kayboluşunun
ardından, ilk kez kaybolma eylemini daha farklı irdelemek gerektiğini
düşünmüştük. Kayıp kahraman, ‘gençlik’ üzerine hazırlanan dosyada
görevliydi. Dayısıyla birlikte dosyanın hazırlanmasında görev aldığında
daha on yedi yaşındaydı. Dosyanın teslim edilmesi sırası çak
yaklaşmışken, hemen önce o da esrarengiz biçimde ortadan
kayboluvermişti. Dayısına kalan tek anı, çalışma sırasında birlikte
çektirdiğimiz bir fotoğraftı sadece.
Evden çıkmadan önce, son bir
kez daha emin olmak ve bulabilir miyim diyerek çevreye bir kez daha göz
atmak isteği geldi içimden. Dosyanın içinde kendimce çok önemli saydığım
özel notlarım da vardı. Buluşmaya olan arzum ve onunla tanışabilmek
isteği, her zaman için birinci sırada tuttuğum özel notlarımın önemini
şu an için anlamsız da kılıyordu ve bu düşüncemdeki bulanıklığı sildi.
Onu ikna edebilirsem, kayıplar
konusu tamamen gündemden kalkabilirdi veya benim için çalışma gündeminin
tamamen değişmesi gibi farklı bir sona da yaklaşmış olabilirdim. Onun
hakkındaki derin bilgisizlik duygusunun getirdiği ağırlık ve suçluluk
duygusundan da kurtulmalıydım. Onun kayıplarla ilgili olduğunu
kanıtlamak veya onun sorumluluk düzeyi ve olası sistematik yok etme
sürecindeki ‘resmi’ statüsünü de bilmemem gayet doğaldı. İçimde doğal
olarak kuşku, şüphe ve korku at başı gidiyordu. Elimdeki koz, yaşadığım
olaylara tanıklığım ile yorumlama ve değerlendirebilme yeteneğimden
başka şey değildi. İstediğim yanıtları alamazsam dahi, sezgilerime yol
gösterecek birkaç ipucu bile çok değerliydi. Evimin önünde buluşmaya
gidecek yolun başlangıcına sadece üç dakika kalmıştı. Dışarıda park
etmekte olan bir arabanın sesini duydum.
İlk dosya fikri Genel Yayın
Müdürümüzden gelmişti. ‘Her defasında işlenen tekli cinayetlerin
arkasından nafile koştuğumuzu, kaybolanların kişilik özelliklerini
araştırmamız gerektiğini yada en azından benzer tarzdaki kişilerin
özelliklerini araştıran çalışmalardan yola çıkabileceğimizi’ söylemişti.
Hele ki sistemin tek tipleştirme ve ilahi örnekleme yöntemiyle kişilere
yönelik anonimleştirme adına bireyselleşmiş kişilikleri yok etme
politikası, bir süre sonra kişilik ve katmanların hiçbir özellik
taşımayan bir sürü haline dönüşebileceği bir noktaya getirilmeye
çalışıldığı belli olmaya başlamıştı. Bizim için en zor ve keyifli
olduğuna inandığımız tavır, aktarmacılıkla yetinmemek ve tüm özü
araştırma eğilimiyle, gidişe son verme kararlılığında olanlarla ortak
bir platform içinde yer almaktı. Aldığımız kararın ardından, ölüm
olaylarında azalmaya rastlanırken, kaybolma yönelimi yoğun bir şekilde
ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu korkutucu kayıp olmaların yanı sıra,
dosyalar da kayboluyordu. Bu da artık asıl hedefin, küçük ve etkili bir
muhalefet haline gelmekte olan yeni oluşumumuzun araştırmacı yanını yok
etmeye yönelik bir uygulama olduğunu düşündürmekteydi. Üç seneden beri
her şeyi göze alarak arkadaşlarımız araştırmalarını sürdürmüşler; ama
sistematik kaybolmaların önüne geçilememişti.
Benim işe alınmamda aracı olan
arkadaşım, kaybolmaların olağan hale gelmesinin yanı sıra önemli bir
noktanın da oluştuğunu bildiriyordu ki bu sonraki süreçlerde de aynı
şekilde devam etti. Kaybolmalar arkasında bir işaret bırakarak
gerçekleşiyordu. Bilerek, her olayın ardından bir ölçüde kayboluş anını
aktaracak tanıklar bırakıyordu. Herkesi sistemin ayrılmaz parçası ve
savunucusu haline getirmeye çalışan sosyal ideolojiye karşı, adeta bir
suç ortaklığı organizasyonunun bir parçası olma duygusu yaşattırılmak
isteniyordu.
Evin önüne gelen taksinin
sürücüsü, arka kapıyı açık bırakmıştı.
Ben üniversiteli genç kızı ele
alan araştırmamın yanı sıra aynı zamanda sendikacı bir kadın, çevreci
bir genç ve en son olarak da henüz üzerinde çalışmakta olduğumuz cinayet
kurbanı olmaktan son anda kurtulan bir emeklinin dosyaları üzerinde
çalışan ekibin içindeydim. Üç kişinin kaybolmasına neden olmuş iken, bir
kişi daha benim de içinde olduğum bir sürecin sonucu olarak aynı riski
taşımaktaydı. Bu zor ve de ürkütücü sonun sorumluluğu, adeta bir kurban
olarak görünmeye başlayan dosya kahramanlarına karşı gülünç bir ayin
hazırlamamıza neden olmuştu:
“Siz aslında bunu yapmak
zorunda değilsiniz. Bir çalışma ve araştırmanın dışında kalarak, diğer
insanlar gibi her şeye dışarıdan bakabilir ve normalleşme süreci içinde
kalabilirsiniz. Ya da, bir gün maddi veya manevi katledilmenin sırasının
size de gelmesini sakince bekleyebilirsiniz. Hatta kişilik onurunuzdan
vazgeçip onların istediği model vatandaş haline hemen de gelebilir,
böylesi bir sonu da savmış olabilirsiniz. Siz şu anda tamamen
özgürsünüz. Seçme hakkı tamamen elinizde olarak, sizin hakkınızda bir
araştırma dosyasının açılmasını, çalışmamıza katılmayı ve bir dosya
kahramanı olmayı ister misiniz?”
Genellikle bizim seçtiğimiz
insanların tümü bunu kabul ediyorlardı. Bu kişiler bize yakın; bize
güvenen ve bir şekilde korkuyla yüzleşebilecek az sayıdaki
insanlardandı. Sonuçta bu tanıdık insanlara kaybolma hakkını bir
merasimle sunuyorduk. Artık tekil katledilme olaylarını haber bile
yapmıyorduk. Herkes kanıksamıştı. Bu normal koşullarda iğrenç
sayılabilecek hareketler, ilgi çekmez rutin olaylar kategorisine
girmişti. Her bir ferdi kayboluş için bir dosya açmak da olanaksızdı.
Oysa bizim başımıza gelen aykırılık, dosya hazırladığımız bilinçli seçim
yapmış kişilerin kaybolmasıydı.
Şoförün yüzünü görebilmek için
yana doğru uzandım. Karanlıkta kalmasını başardığı yüzünü o an net
olarak görmem mümkün değildi.
En son aldığımız karar,
koruyucu bir muhalefet gücünü oluşturabilmek için muhalefet cephesini
genişletmek yönündeydi. Bunu gerçekleştirebilmek için tekli başvuruları
dahi içerecek bir karşı koyma cephesi için ilanlar yayınladık. Bütün
çağrılar tek tek incelenmeye alındı. Bize katılmak isteyen bu başvurular
içerisinde sadece bir kişiyle görüşme yapma olanağı bulamadık. Onunla
karşı karşıya gelmek olanaksızdı. Yaptığımız araştırmalar bu kişinin
dosya kahramanlarının gizemli kayboluşuyla ilgili olabileceğini
gösterdi. Belki de bu kayboluşların birinci derecede sorumlusuydu
karşımızdaki. Kendisini bulmamızı veya bizimle bir tür oyun oynamak
istiyordu.
Taksi şoförüne nereye
gideceğimi bile henüz söylememiştim. O şimdiden boğaz yolunu almıştı
bile. Bu durum onun hakkındaki merak duygumu daha da kamçılıyordu.
“Boğazın yeşilliklerine
gidiyoruz değil mi?”
Bu gizemli kişiyle görüşme
isteğimizi kabul ettirmek kolay olmamıştı. Kendini bir dosya kahraman
adayı olarak da sunabileceğini bildirmesine karşılık, hiç birimizle
görüşmeyi kabul etmemişti. Onu ikna edecek kişi, aynı zamanda ilgili
dosyanın sorumlusu olacaktı. Dosyanın adı da pekala ‘gizemli kaybolmalar
ve sorumlusu’ olabilirdi.
Bütün arkadaşlar onu ikna
edecek yöntemler aramaya başladılar. Herkes bulacağı kanıtlar yüzünden
ortadan yok olma riskini gayet iyi biliyorlardı. Bu yüzden, bu dosya ile
ilgili çalışmadan gönüllü olarak geri çekilenler oldu. Yalnız kaldığım
bir sırada, kafamda şimşekler çaktı. Kaybolmaların sorumlusu olarak
düşündüğümüz kişi, gerçekte aynı kişiyse onunla kişisel bir düzlemde
karşı karşıya gelmeliydim ve onu dosya kahramanı olmaya ikna etmeliydim.
Onu ikna etmeye veya suçlamaya yetecek elimde somut bir şey yoktu. Onu
iktidarın bir parçası olarak nasıl bir işlev gösterdiğini ortaya
koyarak, giysilerin bile formel bir biçimde resmileşmeye başladığı bir
dönemde iktidarın uygulamalarını da karşıma alabilir ve en azından
iktidarın gücünün hızlı büyümesine karşı olan insanların gözünde politik
bir oyunu ortaya çıkarabileceğimi sezebiliyordum.
O gece uyuyamamıştım. Elimdeki
tüm göstergeleri bir araya getirmeye çalışıyordum. İşin en açıklanamaz
olduğu nokta her olayın arkasından bırakılan tanıklıklardı. Bu sanki
bizleri bu ortak noktaya davet ediyordu. Adeta ‘buradayız gel’ diyordu.
Düşüncem beni bir dizge oluşturmaya itti; Önce aykırı kişiler yok
edilmişti.
Homoseksüeller,
transseksüeller... Sanki beyinleri yok edilmeden ortadan
kaldırılamayacakları anlaşılmış gibi, ahlaki yapıya ters geliyor diye
katledilmeye başlandılar. Sıra daha sonrasında, aykırı saç modası
takipçilerine gelmişti. Bunların büyük çoğunluğu korkudan saçlarını
‘uygun’ şekilde düzelttirmeye başlamıştı. Bu sıralamayı oluştururken, o
kadar gizli çalışmalar yürüttüğümüz halde, kaybedicinin nasıl olup da
herkesten gizlediğimiz bu insanlara ulaşabildiğine dair hala somut bir
sonuca ulaşamamış olmamız düşündürücüydü. Oysa bu noktada çok
dikkatliydik.
Çalışmalar içinde saptananların
başında, korkuyla sinen insanların ilk tavırları ilgi çekiciydi.
Kişiliklerinin ön plana çıkmaya başlamasıyla bireyselleşme sürecine
korkusuzca girmeleri ve içlerinde muhalif bir tavır ortaya çıkması ortak
bir nokta haline gelmişti. İşte bu anda dosyaların redaksiyonu
tamamlanır tamamlanmaz, dosya kahramanlarının sözlerini söylemeye fırsat
bulamadan kaybolması gerçekleşiyordu. Kaybedicinin gücü, bilince
varmayla başlayan şu an anlayamadığımız bir sürecin güce dönüşmesiyle
oluşuyordu ve bu güç kişileri ortadan yok etmek için adeta görülmez bir
sistemi devreye sokuyordu. Sistemin işlevi, başka bireylerin bir üst
bilinçlenme noktasına gelmesiyle beslenen yok edici bir misyonu harekete
geçiriyordu. Mevcut iktidarın katletme politikasıyla bu sistemin
ilişkisini çözebilmiş değildim. Sistemin gizemine yaklaştığımı
sanıyordum. Tam bu anda telefon çaldı.
Telefonu açtığımda duyduğum ilk
ses bir kahkahaydı. Ardından sanki bildik tanıdık sesleri de içeren
çığlıklar duymaya başladım. İlandaki ulaşamadığımız başvuru sahibi ve
muhtemelen sistemin sorumlusu, görüşme çağrılarına asla ‘evet’
dememişti. Çığlıkların içinde onun da sesi var mıydı, varsa hangisiydi?
Telefonu kapatmaması için ona ulaştığım sonuçları anlatmaya devam
ediyor, bir yandan sorularımı sıralıyordum. Keyifli kahkahaları sürerken
çığlık sesleri kesilmişti. Mekanik bir sesle ilk kez konuşmasına tanık
olmaktaydım.
“Doğru ipuçlarını buldun.
Kanatları serbest kalmış beyinlerin sezgi güçleri kuvvetlidir. Şimdiki
görevin beni nasıl formüle edeceğindir. Buluşmaya gelince; sana saatini
ben bildireceğim.”
Sistem içindeki yok oluş
sürecini irdeleyen dosyayla ilgili çakışmaya katılıp katılamayacağını ve
dosya kahramanı olmayı kabul edip etmeyeceğini sordum.
“Henüz seninle diyalogumuzu
sürdürme konusunda ikna olmuş değilim. Çıkarımların çok önemli ve sonuca
ulaşmanı bekliyorum.”
Bu sonuca ulaşabilmek, mevcut
iktidarın masumane seçim kampanyasına kadar inmemi gerektiriyordu.
Mazlumluk maskesiyle gelip, tek tip zorlaması ve sivil resmi kıyafet
tartışması ile başlatılan kurumsal ve misyon kıyım hareketi, çok kısa
zamanda fiziksel ortadan kaldırmaya dönüşmüştü. Kaybolan dosya
kahramanlarının bu süreçle ilgili olduğu kesindi. Sadece sistemin
neresine oturtmam gerektiğini bulamamıştım.
“Seni daha sonra arayacağım.
Benim suçlu olduğum duygusal doruk noktasını kavrayabilmen ve bunu
ortaya koyabilmen yalnız başına kolay olmayacak.”
Onun suçlu olduğu duygusal
doruk noktasını kavrayabilmek... Bunun yanıtını ancak ilk buluşmamızda
noktalayabileceğimi anlamıştım. Artık onun tekrar aramasını ve buluşma
yerini bildirmesini beklemekten başka yapacağım bir şey yoktu.
Taksi sürücüsüne hiçbir şey söylemem gerekmiyordu. Boğazın
yeşillikleri arasına dalmıştık bile.
Telefonu ikinci açışımda, ilk
defasında olduğu gibi ne kahkahaları, ne çığlıkları duydum. Derin
soluklar alıp verirken, gülümseyen bir insanın ses tonuyla
konuşmaktaydı.
“ Benim sistem içindeki rolümü
saptayıp, suçluluk derecemi anlayabildin mi?”
Sanki vereceğim yanıt çok
önemli gibi geldi. Hata yapmamam gerektiğini düşünüyordum. İçimde
korkudan hiçbir eser yoktu.
“Ancak sizinle karşı karşıya
gelirsek, yanıtımın son noktasını koyabileceğim.”
Benimle görüşmeyi kabul etti.
Buluşma yeri kayıp dosya kahramanlarının kesiştiği noktaydı. Boğazın
yeşillikleri... Beni almak için bir taksi gelecekti. Saat
kararlaştırılmıştı.
Yeşillikler içinde bir süre
ilerledik. Evin önünde tam saatinde buluşmamıza rağmen, görüşme saatini
sadece bir iki dakika geçirmiştik. Taksi durdu. Çevrede kimse yoktu.
Arabadan indim. Beklemeye başladım. Hemen yanımdaki çalılıkta bir
kıpırdama oldu. Biraz daha yürüdüm. Arkamda bir ses olduğunu duydum.
Hemen sesin geldiği yere yöneldim. Sallanan çalılıkların yanındaki
ağacın altında kaybolduğunu sandığımız üniversiteli kız bir salıncağa
oturmuş, gülümseyerek sallanıyordu. Gülümsemesinde ilk anda, itici bir
kendini beğenmişlik hissettim. Ardından her ağacın önünde bir insan
belirmeye başladı. Bütün dosyaların kayıp kahramanları, hepsi
karşımdaydılar. Uzun süre şaşkınlığımı atlatıp, bir şeyler söylemem
mümkün olmadı. Sonunda konuşabilmeyi başardım.
“Ama sizler... Hepinizin
öldüğünü sanıyorduk. Suskunluğunuz ve burada hep bir arada bulunmanız...
Bunlara bir anlam veremiyorum. Eğer gerçekseniz ve ben hayal
kurmuyorsam, çevrenizdeki insanların sizin yüzünüzden çektiği acıları
düşünmüyor musunuz?”
Arkadaşımın genç yeğeni,
yüzünde o her zamanki zeka fışkıran gülcücüğüyle bana doğru yürüdü.
“Önce merhaba! Aradığın el
çantan arabanın içinde. Bizi kurbanlıklar listesinden kurtulduğumuz için
suçlamaya başlamadan önce belirtmeliyim ki, bizi bir ölçüde de olsa
sisteme karşı başlattığınız başkaldırı ve beyin hareketiyle sen ve senin
gibi arkadaşların yarattılar. Bilince hükmetmeye başladığımız, uzun
korku, sindirme ve uyuşukluk döneminden sonra, bizler ortak beyin
bilincinin yarattığı ‘tek tek katledilen insanlar’ gibi olmamak için
beyinlerimizin yarattığı böylesi bir sanal oyuna hazırdık ve sizlerle
oyunun hazırlanma süreci olan araştırma ve bilince varma oyunun ilk
bölümünü oynuyorduk. Kaybolmamızla ayrı bir alternatif gücün oluşması
için bir araya geliyorduk. Her isyanla birleşen zeka hareketinde ortak
gücümüz o beyinle iletişime geçiyor ve grubumuza dahil ediyorduk.”
Daha sonra herkes katıldı bu
konuşmaya.
“Her şeye duyarsızlaşmış bir
toplumda, tek tek bireyler önce beyinlerinde katlediliyordu.”
“ Aykırı renkler yok edilerek,
tek renk ilahi bir toplum yaratılmaya çalışılıyordu. Toplum susmuş;
artık sesi çıkmıyordu.”
“Bizlerin çalışma dosyası
kahramanları olmasıyla, yeni kurumlar; olgular ve kişilikler, bir diğer
deyişle tüm dosya kahramanlarımız katledilme tehdidi altındayken
kolektif bir beyin harekatı gerçekleştirdik.”
“Dosya kahramanları ise ele
alınan konunun en bilinçli bireyleri durumuna gelmekteydi. Onlar da
kaybolarak, yok edilmekten kaçınma modasına uydular.”
Kayıpları planlayan ve
gerçekleştiren merkez beyin ve üsse ulaşmak istiyordum. Sorumun yanıtına
nasıl ulaşacağımı beklerken, kendi çığlığımın yükseldiğini duydum. Oysa
biz konuşmaya devam ediyorduk.
Taksi şoförü de aramızdaki
yerini aldı.
Benim çığlığımı bastıran
kahkahaları irkilerek işitmeye davet ediyordum. Telefonda işittiğim
kahkahalardı bunlar. Taksi şoförünün yüzünü hala net olarak
göremediğimden, yüzünü tam olarak görebilme merakımı bastırabilmiş
değildim.
Kaybolmaların bir amacının da
cezalandırmak olduğu söylendiğinde, olaylar zinciri içindeki eksik
parçaları tamamlamaya başlamıştım.
“Artık üretilen ürünler,
kişilikler, kurumlar ve değerler bireylerden uzaklaştırılıp, içleri
boşaltılmaya çalışılıyordu.”
“Üstelik bunlar sistemin daha
güçlü çalışması için sadece sistemin işlemesine yönelik basit birer
sistem aygıtı haline getirilmeye çalışılıyordu.”
“Bizim kayboluşumuz, zekasını
zaten kullanmaktan korkan bir toplumu zekasal bir süreçten yoksun
bırakmaktan öteye, ellerinde kalan merhamet duyumsamasına karşı,
üzgünlük ve acıma duygularıyla kendilerini kandırmalarına eşlik etmeme
isteğimiz ve onları asıl bu noktada ‘alay edercesine’ cezalandırmak
istememizdendir.”
Son olarak ele almayı
hedeflediğim ‘bilince çıkarılmış kayıplar dosyası’ ve kahramanını nasıl
oluşturabileceğimi düşünerek, bundan sonraki kayboluşların önüne geçmeyi
hesaplıyordum. Geri dönüş yolunu da bulabilirsem, artık başkaldıracak ve
seslerini duyurabilecek bir güç haline gelebilecek bu insanlarla tekrar
mücadelenin başlatılabileceğini umuyordum. Kız hemen konuşmaya
başlamasıyla kafamda kurduğum düşünce yapısı da bir anda dağıldı.
“Biliyorum, son kahramanını arıyorsun. Artık kahramanları onları
görmeyen, dinlemeyen ve anlamayan insanların arasına salacaksınız.
Yapıtları da. Kimse onları okumayacak ve umursamayacak... Teslimiyet
ruhuyla donanmış bu toplumda, asıl acıyı o zaman bizler çekeceğiz. Oysa
şimdi, bizim kaybolmamızdan dolayı onlar acı çekiyor; ama sadece
kaybolmamızdan dolayı... Dosyalar veya bireysel değerler henüz
umurlarında bile değil. Bir de kaybolmanın kendi başlarına gelmesinden
korkuyorlar. Belki de ilk kez acı çekmenin teslimiyete karşı insansal
harekete geçirtici yanını fark ediyorlar. Peki, kim bunlar? Sadece kayıp
yakınları. Engel olmayın bu çoğalmalara... Herkes acısını çeksin. Her
şeyin dosyası, her insanın dosyası hazırlansın. Milyonlarca dosya ve
kahramanı kaybolsun. Acı çevresinde kendilerinden kaybolan her değerle
birleşsin herkes. Bizlerin yokluğunda, yapıtların yokluğunda. Bu defalık
mutluluk oyununu gizemli sanal sığınağımızda biz yaşayalım. Daha güçlü
olup, önümüzde engelleri aşabileceğimiz güce gelene kadar yaşayalım.”
Dışarıda acı çekenler, ilk kez
acı çekmiyorlardı. Bir çoğu umursamaz bir teslimiyet içerisinde
olabilirdi. Aramızdayken kaybolan arkadaşlarımız ve kaybolan dosyalarla
bizim çevremiz ve aileler her defasında acıya katlanarak yaşıyorlardı.
Yeğeninin kaybolmasıyla hem çalışılan dosyanın, hem de bir yakının
kaybolmasıyla çifte acıyı çeken çalışma arkadaşım bu acıları hak
etmemişti. Acı çekilirken bile adaletsizlik sürecekti.
Arkadaşımın yeğeni gülümseyerek
yanıma yaklaştı.
“Anlaşıldı... Mutlu sanal
dünyamızı yok etmede kararlısın. Anladığın üzere, kayıp dosyaların ve
kahramanlarının ortadan yok olması bir kolektif bilincin ürünüdür.
Herkesin bir parçasıyla katıldığı ve büyümesine katkıda bulunduğu bir
güç. Sistemin kaba bir şekilde yok ettiği insanlardan olmamak için,
kabuğa çekilerek yaratılan bir sığınma ve bir güç toplama süreci.”
Bir anda bir infilak sesi
yükseldi. Çevreye bakıyorum her şey yerli yerinde. Polis ve çevrede
oturanlar olay yerine geliyorlar. Çevre sakinlerinden biri polise bizi
gösteriyor.
“İşte küller ve infilak eden
başka bir araba. Yine aynı şekilde bir çığlık ve kahkaha sesleri
işittik.”
İnsanlar bizi görmüyorlardı.
Yanı başımızda, kahramanları buraya taşıyan ve şu an sapasağlam duran
araba için yanmış kül olmuş diye bahsediyorlardı. Yoksa yanılan ben
miydim?
Bizim kahramanlarımız konuşmaya
hep devam ettiler. Sanki onlar da gelenleri görmemişti. Genç konuşmaya
devam etti.
“İşte bizi bunlar gibi bakar
körlerin arasına geri yollayıp acılara boğacaksın. Sana hepimiz
acıyoruz. Çünkü sen de bizden birisin. İşte aradığın son kahraman.
Ortamızda oturan taksi şoförü. O hepimizce yaratılmasına katkıda
bulunduğumuz varlık. Son dosyanın kahramanı, yani sistematik yok edişe
karşı gizemli kayboluşlar dosyası hazırlanıp, bizim ortak sanal
kahramanımız kaybolduğunda artık bizleri onların arasından alıp kayıplar
cennetine kimse getiremeyecek. Böylece koruma perdemiz de ortadan
kalkacak ve onların arasına geri dönmüş olacağız. Bizler bilinçli birer
dosya kahramanı olarak ortaya çıkacağımız zamanımızı beklerken bu içinde
bulunduğumuz sessiz sanal cenneti hak ediyorduk.”
Sözünü kesmek zorundaydım.
Sandığımın aksine, sisteme tepkilerle oluşan ve bilincine şimdi vardığım
ortak bir korunma bilinci ve bunun yarattığı bir güç bulunmaktaydı
karşımda.
Artık merak ettiğim nasıl bir
sonla noktalayacağımdı... Bu dosyayı bitirmiş olsam da, kahraman başka
bir kolektif bilinç yansımasıyla korunmaya alınacak mıydı; yoksa bu
kayboluş öyküleri sona mı erecekti? Eğer kahramanlar dönerse kendilerine
değer vermeyen ve bunu kutsal bir hazla kabullenen bakar görmezler
arasında, kişilik ve bireylik savaşını mı kazanacaklar; yoksa yeniden
acılara mı gömüleceklerdi? Yine de beni her şeye rağmen mutlu kılan tek
şey, onların kısa bir süre de olsa kurmuş oldukları kayıplar cenneti
içinde mutluluğu tatmış olmaları. Onların kolektif bilinçlerinin
bilincine varmakla, zaten içimde anlatılmaz bir keyif ve umut oluşmuştu.
Cennetlerini yıkmayı başarabilmekle, kutsallık duvarlarını kırarak
ulaşacağım başarıyla mutlu mu olmalıydım; yoksa adı konmamış yaşanacak
acılarına ortak mı?
Hava karardığında kimseye
görünmeden, henüz kendimi bir dosyanın kahramanı ilan etmeden gazeteme
dönmek için yola koyuldum. Bu yazıyı yarınki baskıya nasıl
hazırlayabileceğimi ve gelecek dosyayla ilgili sorumluluklarımı
düşünerek kalemi elime almıştım bile...
-