______  yersizyurtsuz  ekran dergi   ocak - şubat '2003  [ yedinci yayın dönemi ]   sayfa 2

  



 

 

[ wolfgang borchert ]
 
 
 


KUCAK KUCAK KAR

Karlar sarkıyordu dallardan. Makineli tüfek nişancısı şarkı söylüyordu. Bir Rus ormanında hayli  ileri bir noktada nöbet bekliyordu. Noel şarkıları söylüyordu, oysa şubatın başı olmuştu artık. Ama yerde metrelerce kar vardı da. Kara gövdeler arasında kar. Karayeşil dallarda kar. Dallara asılı kalmış, çalılıklara savrulmuş, pamuk pamuk ve kara gövdelere kaskatı yapışmış. Kucak kucak kar. Ve makineli tüfek nişancısı artık şubat başları olmasına rağmen Noel şarkıları söylüyordu.

Arada bir birkaç mermi yakacaksın. Sonra donar meret. Şöyle düpedüz karanlığın içine çevirip. Donup kalmasın hani. Şu ordaki çalılara salla gitsin. Evet, ordaki. Kimse olmadığını anlarsın o saat hiç değilse. İnsanı yatıştırır. Çeyrek saatte bir şerit yak gitsin korkma. İnsanı yatıştırır. Sonra donar meret. Arada bir tetiğe basarsan pek sessizlik de olmaz öyle. Nöbeti aldığı kimse söylemişti bunları. Ve ayrıca demişti ki; Kulaklarını başlıktan dışarı al. Alaydan emir var. Nöbette kulaklar başlık dışında kalacak. Sonra bir şey işitilmez de. Emir böyle. Ama nasıl olsa bir şey işitildiği yok. Çıt yok bir yerde. Tıs yok. Ta haftalardır. Tıs yok. Eh, işte böyle. Arada yakarsın birkaç mermi. İnsanı yatıştırır.

Bunu o söylemişti. Sonra tek başına dikelmeye başladı. Başlıktan dışarı aldı kulaklarını ve soğuk sivri parmaklarıyla kulaklarına saldırdı hemen. Tek başınaydı. Ve karlar sarkıyordu dallardan. Mavikara köklere yapışmış. Çalılar üzerinde küme küme. Kuleler gibi yığılmış, çukurlara dolmuş ve savrulmuş. Kucak kucak kar.

Ve içinde dikeldiği kar tehlikeyi bir sessizleştiriyordu ki. Bir uzaklaştırıyordu ki. Oysa o anda tehlike insanın hemen arkasına gelip dayanmış olabilirdi. Kar sessizliğiyle gizliyordu tehlikeyi. Ve içersinde dikeldiği kar, bir başına dikeldiği gecede. İlk olarak bir başına, ötekilerin yakınlığını bir sessizleştiriyordu ki. İnsan kulaklarında kanının uğuldamaya başladığını işitiyordu ve uğultu bir çoğalıyordu ki, artık kaçıp kurtulamıyordu elinden. İşte öylesine gizliyordu kar.

Derken bir inilti. Solda. İleride. Sonra sağda. Sonra yine solda. Ve arkada birden. Makineli tüfek nişancısı soluğunu tuttu. İşte, yine. Bir inilti. Kulaklarındaki uğultu alabildiğine büyüdü. Derken yeniden duyuldu inilti. Kaputunun yakasını yırtarcasına açmaya çalıştı. Yakayı çekiştiriyordu parmakları ve titriyordu. Ve çeke meke açtılar kaputun yakasını, kulağı örtmesin diye. İşte. Bir inilti. Miğferin altından soğuk soğuk terler sızıyordu ve alnına gelip donuyordu terler. Orada donuyordu. Kırkiki derece soğuk vardı. Miğferin altından terler sızıyor ve donuyordu. Bir inilti. Geride. Ve sağda. Çok ilerde. Sonra şurda. Orda. Orda da.

Makineli tüfek nişancısı Rus ormanında dikeliyordu. Karlar sarkıyordu dallardan. Ve kan uğulduyordu kulaklarda iri iri. Ve ter donuyordu alında. Ve ter miğferin altından sızıyordu. Çünkü bir inilti vardı da. Bir şey inildiyordu. Ya da biri. Kar sessizliğiyle gizliyordu bu birini. Onun için de ter alında donuyordu. Çünkü korku büyüktü kulaklarda. Çünkü bir inilti vardı da.

Derken şarkı söylemeye başladı. Bağırarak söylüyordu korkuyu işitmesin diye artık. Ve iniltiyi işitmesin diye. Ve ter donmasın diye artık. Şarkı söylüyordu. Ve korkuyu işitmiyordu artık. Noel şarkıları söylüyordu ve iniltiyi işitmiyordu artık. Bağırarak Noel şarkıları söylüyordu Rus ormanında. Çünkü karlar sarkıyordu Rus ormanında karamavi dallardan. Kucak kucak kar. 

Ama derken bir dal kırıldı ansızın. Ve makineli tüfek nişancısı sustu. Ve birden arkasına döndü. Ve hemen tabancasına sarıldı. Öteden Başçavuş karlar içinden iri adımlarla üzerine doğru geliyordu.

Artık kurşuna dizilirim, diye düşündü makineli tüfek nişancısı. Nöbette şarkı söyledim. Artık kurşuna dizilirim. İşte Başçavuş geliyor bile. Nasıl da seğirtiyor. Nöbette şarkı söyledim, artık gelirler ve kurşuna dizerler.

Ve tabancayı sımsıkı tutuyordu elinde.

Derken Başçavuş geldi. Ve sarıldı makineli tüfek nişancısına. Ve çevresine bakındı. Ve sallanıyordu. Ve soluyarak dedi ki ; Aman yarabbi! Tut beni, bırakma. Aman yarabbi! Ve sonra da gülmeye başladı. Elleri titriyordu. Ve gülüyordu yine. Noel şarkıları işitiyoruz artık. Noel şarkları bu allahın belası Rus ormanında. Noel şarkıları. Şubatta değil miyiz? Şubattayız herhalde artık. Oysa Noel şarkıları işitiyoruz. Hep bu korkunç sessizlikten.Noel şarkıları!  Aman yarabbi! Tut, sakın bırakma beni. Dur. İşte! Hayır. Kesildi artık. Gülme, dedi Başçavuş ve soluyordu hala. Ve makineli tüfek nişancısına tutunuyordu, gülmesene.Ama sessizlikten. Haftalardır bu sessizlik.Tıs yok! Çıt yok! Derken Noel şarkıları birden. Oysa hanidir şubat gireli. Ama kardan. O kadar çok kar var ki burda. Gülme, ne gülüyorsun. Deli olmak işten değil diyorum sana. Sen daha iki gündür buradasın. Ama biz haftalardır içindeyiz. Tıs yok. Çıt yok. Deli olmak işten değil. Hep sessizlik dört bir yanda. Tıs yok. Haftalardır. Sonra da giderek Noel şarkıları işit. Gülme. Seni gördüm, birden kesildiler. Aman yarabbi! Deli olmak işten değil. Bu sonu gelmeyen!

Başçavuş soluyordu hala. Ve gülüyordu. Ve nişancıya tutunuyordu. Ve makineli tüfek nişancısı da ona tutunuyordu. Sonra her ikisi birden güldüler. Rus ormanında. Şubat ayında. Kimi bir dal bel veriyordu kardan. Ve dal karamavi dalcıklar arasından yere kayıyordu. Ve inildiyordu kayarken. Pek usulca. Birinde ilerde. Solda. Sonra şuracıkta. Derken orda. Dört bir yanda inildiyordu. Çünkü karlar sarkıyordu dallardan. Kucak kucak kar.



Çeviren: Kamuran Şipal
başa dön