Postmodern Evrim Teorisi
Bir kuş vardı, milyonlarca yılı bedeninde taşıyan ve bu ağırlığı
taşımakta zorlandığından tünediği kafeste kıpırdayamadan duran, yaşlı
bir kuş. Türünün son örneğiydi ve ölüyordu, onunla birlikte dünya
üzerinden bir güzellik daha silinecekti. Dünyanın her yerinden insanlar
geliyordu; yürüyerek, bisikletle, motosikletle, arabayla, minibüsle,
seyahat acentelerinin düzenlediği turlarla, uçakla. Bu insanlar doğanın
güzelliklerini seviyorlardı, yok olan bir güzelliğin kafeste de güzel
gözükeceğini düşünüp bunu son kez görebilmek, yok olmadan tüylerini
incelemek, gözlerinin içine bakmak istiyorlardı.
Bunlar doğayı sever, korur; apartmanlarda otururlardı, taşra yaşamını
sever; apartmanlarda otururlardı. Lüksü sevmez; tuvalet kağıdı olmadan
yapamazlardı, mideleri bulanır; hap yutar, başları ağrır, hap
yutarlardı; sağlıklı yaşamayı severlerdi. Bunlar paylaşımdan yanaydı;
paylaşabilmek için zengin olmaları gerekiyordu. Bunlar tüketim
karşıtıydı; küçükken oyuncaklarından, büyüyünce sevgililerinden,
yaşlanınca da eşlerinden sıkılırlardı, üretim yanlısıydılar; 'tüketim
için üretim' gibi şeyler gevelerdiler. Bunların seçme ve seçilme hakları
vardı; seçerlerdi, yaşama hakları bile vardı. Bunlar toplumun insanı
standartlaştırdığını, çeşitlilikten yana olduklarını söyler; "Niye?"
sorusuna verdikleri ilk cevap "içimden geldi." olurdu, televizyon ve
gazetenin standartlaştırmada en büyük paya sahip olduğunu söyler;
izleyecekleri t.v. kanalını ve okuyacakları gazeteyi SEÇERLERDİ; yaşama
hakları bile vardı. Bunlar materyalistti; gece mezarlığa giremezlerdi,
aşka geçici, yalan der; biriyle çarpışıp düşen kitapları birlikte
toplama hayali kurarlardı, cinselliğe paylaşım der; biri boşalmadan
durmazlardı. Bunlar idealistti; çalışmak zorunda olduklarını kabul
ederlerdi, her şeye aşık olabilirsin der; karşı cinsle derin ilişkiler
kurmazlardı, cinselliğe hayvani bir iç güdü der; her gün mastürbasyon
yaparlardı, okudukları kitapları seçerlerdi; yaşama hakları bile vardı.
Bunlar dış görünüşe önem vermez; evlerine boy aynası koyarlardı,
kendileri için güzel olur; kıllı popolara ve şişmanlara aşık olmazlardı,
yalandan nefret eder; insanın kendine saklayacağı bir şeylerin mutlaka
olması gerektiğini söylerlerdi, "meyve vermeyen tek ağaç darağacıdır."
diyene; "soy ağacı da meyve vermez" derlerdi; zekiydiler. Bunlar
ateisttiler; elinde olmayan şeyler için geceleri dua ederlerdi, her dine
sempati duyan bencillerdi,....
İnsanın, doğanın, evrenin, her şeyin zıtlıkların dengesi olduğunu
düşünür; teknolojiyi sever, tutarsız insanları sevmezlerdi.
Yola çıkanların çoğu yaşlı kuşun tünediği yerden yığılışını görmüştü;
saatleri vardı. Görmeye geldikleri güzellikti ama tam tersi oldu. O
milyonlarca yılı taşıyan gözler kapanmadan önce etrafına toplanan
insanların gözlerine teker teker bakmıştı; gördükleri şey güzellik değil
kendileri olmuştu, son bakışın parlaklığıyla aynaya dönüşen gözlerde. O
an orada olan herkes , hiç tartışmadan, tek sıra haline gelip teker
teker kafese girdi; özgürlüğüne düşkün kölelerdi, milyonlarca yılın
aynasında. İnsanlığın çirkinliğini yok etmek istediler, hepsi ölene dek
kafesten çıkmayarak. Yaşama hakkına bile sahiptiler ama ölümü SEÇTİLER.
En son, azınlığı oluşturan, yürüyenler geldi; saatleri yoktu. Kuşun
değil ama diğerlerinin ölümlerini gördüler. Yorulmuşlardı; bisikletleri,
motosikletleri, arabaları, minibüsleri, otobüsleri, uçakları, saatleri
alıp geri döndüler. Yaşama hakları bile vardı; SEÇTİLER. Bir ara
kanatları çıkacak ve gözleri ayna olacaktı son bakışta ; son bakışlara.