PİNOKYOLARI ÖLDÜRMEYİN!
Ben, Afganistan’da yaşayan, belki de Afganistan’da ölen küçük bir kızım.
Bu yazım, gelişmemiş toprakların gelişmemiş çocuklarından, gelişmiş
ülkelerin gelişmiş insanlarına bir mektup olsun. Bu mektup sese dönsün;
beyaz kağıtlarda çoğalsın, binlerce çoğalsın ve bir o kadar beyaz güvercin
olup bizlere geri dönsün. Küçüklüğünde Pinokyo masalını dinlememiş, duygulanmamış bir tek gelişmiş
ülke insanı yoktur sanırım. O sevdiğiniz masal kahramanlarının yaşadığını
bilmek ne güzel olurdu değil mi? Hele ki onlara kötülük yapmak isteyen
insanlara karşı hissedilenleri düşünün. Elimizden bir şey gelse de,
kahramanımıza yardım etsek diye düşünmez miydiniz?. Şimdi sıkı durun. Bu
mektubu o pinokyolardan birisi yazıyor ve maalesef o kötü adamlar sizlerin
arasında yaşıyor, belki de sizlersiniz.
Ben Afganistan’da yaşayan küçük bir kız çocuğuyum. Mayına verdim bir
bacağımı. Sizin çocuklarınızın parklarda, salıncaklarda, atlı
karıncalarda çığlık çığlığa heyecana gark olduğu demlerde, bizde çocukların heyecanı
korkuya bürünür. Silah olur, mayın olur, çığlık çığlığa parçalanır
bedenlerimiz. Yarınlarımız, umutlarımız...
Biz, onbinlerce çocuğuz Afganistan’da. Mayına verdik bacaklarımızı, mayına
verdik sevinçlerimizi, delişmen gözlerimizi. Onbinlerimiz de küçük
adımlarımızla mayınlara yürüyoruz. Bu mayınları bize kader edenlersiniz.
Çocuklarınızın bir parmağı dahi kapıya sıkışsa yürekleriniz sıkışır
biliyorum. Parktan eve dönerken çocuğunuzun ayağı kaldırıma takılsa aklınız
gider biliyorum. Biz bacaklarımızı verdik diyorum. Duyuyor musunuz? Ölüyoruz
ve daha çok öleceğiz biliyor musunuz? Çok gelişmiş ülkelerin çok gelişmiş
insanları yüreğiniz daralmasın, aklınız alınmasın. Yüreğinizi bize açın diye
yazıyorum size bu mektubu. Yürekleriniz gözyaşlarıyla yıkanmasın.
Bizler, yaşayan pinokyolarız; görün bizi. Afganistan sokaklarında binlerce
Pinokyo geziyor. Tahta bacaklarımıza dökülecek bir damla gözyaşınız
olduğunu biliyorum. Bizim gözyaşlarımızı silecek bir beyaz mendil istiyorum
her birinizden. Rüzgara savrulan mendiller barış güvercinleri olup üzerimize
dökülsün istiyorum. Oysa siz bize bombalar hazırlıyorsunuz. Şimdi size
soruyorum: pinokyoları öldüren kötü adamlar olarak nasıl bakacaksınız
çocuklarınızın yüzlerine; geceleri o rahat yataklarınızda nasıl
uyuyacaksınız?Sizler, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş duygulu insanları. Sizler
televizyonlardan bizleri karınca sürüsü gibi, avare dolaşan ve sürekli yakıp
yıkmaya hazır bir güruh gibi görmek istiyorsunuz ve nasıl görmek
istiyorsanız öyle gösteriyorsunuz. Doğal bir kuş cennetindeki karabatak
sürüsüne bile daha insanca baktığınıza eminim. Hey insanlık, hey gelişmiş
insanlık duyun bizi. Gelişmişlik nerenizde sizin? Mayınlarınızda mı?
Üzerimize yağdırdığınız bombalarınızda mı? Uçaklarınızda mı?
Biz insanız duyun bizi! Bir çiçek sizi ne kadar mutlandırırsa, biz de en az o kadar
mutlanırınız. Annelerimizin bize sarıldığı zamanki yürek çırpınışlarımız
sizden aşağı değildir inanın. Babalarımızı yitirmenin acısının, sizin
babalarınızın yitirilmesinden az olmadığını bilesiniz. Biz insanız, biz
canız, düşünün bunları. Bizi geri bırakanlar, bizim geri kalmışlığımızı kullananlar
gelişmemişliğimiz yüzünden bizi öldürmeye hazırlanıyorlar; öldürüyorlar.
Bizler yoksul ülkelerin çocukları, hiç ama hiç bir şeyin sorumlusu olarak
öldürülmeyi hak etmedik. Savaşa heyecanla hazırlandığınızı ve savaş
nidalarıyla bush bush konuştuğunuzu duyuyoruz. Korkuyoruz. Savaş size çok
uzak belki ama bize çok yakın. Pinokyoların ölmesine izin vermeyin.
İçinizdeki iyi insanlara sesleniyorum. Pinokyolar için savaşa karşı çıkın.