[ volkan çelebi ]
AN TAŞIYICISI
Bulunduğumuz Dünya : “Kabus” Olmayı Bekleyen
İnsanların toz zerrecikleri kadar olduğu “sanı yolu.” Her
yanı karanlıkla sarılıdır. Karanlık kendini anlamlandırmak için mumların
yanmasına izin verir zaman zaman. Karanlık yerde değildir, çukurdadır. Hep daha
da derinlerinde düştüğümüz, varoluşumuzla hiç yüzleşemediğimiz bitimsiz
çukurda. İçine kısılıp kalırsınız çukurun. Bazıları çukurda yaşadığını bile
fark etmez.
Çukurun en sonunda, ki orası çukurun hiçliğini anlatırcasına
bir baştır da, çembersel devimlerle kendinizi hep aynı yerde bulursunuz. Hiç
ilerlemezsiniz. Ve bu bitmişlikte bile hiçlik olmayana özlem duyarsınız. Hep o
hiçlik olmayana gelmek istersiniz. Hiçliğin özleminde ertelenen ise hep
insan olur, ve hiç gelmez. Çünkü hiç olmayan bir yerde hiç gelemezsiniz, hep
ertelenir ve gecikirsiniz, geciktiğinizi bile bilmezsiniz…
Hiçlik olmayan hiçlik görünümünü yok etmek istercesine
uykuya sarılırsınız. Yatağa gidersiniz ve yaşa(ma)dıklarınızın bir kabus olduğu
umuduyla uyursunuz.! Hiçliğin Tanrısı sizi orda da yalnız bırakmaz. Bu deus-ex-machina,
bu sorun çözücü göklerden inme Tanrı uykudayken sizi tekrar yatırır. Gerçeğe ne
kadar uyanılacak hayat döşenirse sanı yolu o kadar güçlenir…
Gün gelir, uykularınızdan birinden geriye kısa bir dönüş
yaşadığınızda tüm gerçeği anlarsınız, geriye doğru bakmak için zihninizin tüm
hafızayı ve tüm yaşamlarınızı saklayan karlı zirvelerine tırmanırsınız. Artık
“ben” yoktur, sanı yolu zirvelerden görülür değildir. Hiçlik yalnızca içinde
olunduğunda vardır. Hiçliği yok etmişsinizdir ama bütün parçalarınız da o
hiçliğin yaşamlarında yok olmuştur…
Modern birey birbiri üzerine uyunmuş hayatları yaşar ve
gerçeği anlama şansına erişse bile artık çok geçtir.
Sanı Yolu’ nun sizi en baştan beri götürmek istediği o zirve
ölümün zirvesidir.
“ Ve en arı hiçlik ölümdür, çünkü onda geriye hiçliğin
kendisi bile kalmaz.”
Masalımsı Bir Dünya :
“Gerçek” Olmayı Bekleyen
İnsanların düşünceleri kadar büyüdüğü
“gerçeklik yolu”. Her yanı güneşlerle sarılı bir dünya. Sadece ışık saçmaz o
güneşler. Yere çok uzak da değildir. Güneş insanların ülkesinde ne binalar ne
de bize içinde bulunduğumuz modern yaşamı hatırlatacak imgeler vardır.Işığınız
zamanın dalgalara parçalayamayacağı kadar güçlüdür…
O yolun üzerinde, başı ve sonu olmayan yolda devinir
dururuz. Gideceğimiz bir yer yoktur, ne de kendisinden geldiğimiz bir yol…O
yolda sonsuz sonluyu kendi içinde taşır ve tüm güneş insanların özü, An
Taşıyıcısı’ dır. O sadece gerçeklik yolunda bulunur. İnsanlar ölür orda, ama an
taşıyıcısı hep taşınır. O yüzden zaman hiç geçmez, güneş insanlar tüm zamanlara
hakimdir. Geçmiş, şimdi ve gelecek hep onlardadır.Varoluşları an taşıyıcısın
yerleştiği bengi hayattır.
Kendilerine ait Tanrı’ ları yoktur. Hepsi Tanrı’ dır ama
hepsi de ölümlü.
Hiç uyumazlar ne de uyanırlar. Çünkü içine uyanacakları
hiçbir yaşam yoktur. Onların yaşamları gerçeğin kendisidir.
Modern hiçlikte ona başkaldıran varoluşların bu masal
dünyasının(gerçeklik yolunun) hayaliyle yaşadığı söylenir. Hiçliğin Tanrı’
sının kafasını Varoluş’ un aynası ile kopartan niceleri oraya erer.Hayatı
çukurlardan alır, göklerin altına getirirler. Kötümserlik yerini iyimserliğe
bırakır. Modernliğin içindedir onlar hala ama ona kendilerini bir öteki olarak
tanıtabilecek kadar da dışında kalarak onu aşındırırlar zamanla.
Onlarda artık yaşamlar üzerine uyuyan modernlik olur ve
kendi gerçekliği olan sanı dünyasından uzaklaşır. Gerçeklik yoluna geldiğinde,
orada ilerlemek ister. Bir ev vardır, yolun tam ortası sayılan yerde. O evde
masa başında, kalemin ucunda yok olacaktır. Eve yaklaşır, kapı açıktır. Kapıyı
aralar ve bir rüzgar eşliğinde içeri girer. Hava çok kapalıdır. Yağmur yağmak
üzeredir. Yazanın siluetini görür, bir elini kafasına koymuştur. Diğer elinde
de kalem vardır.
Yavaş yavaş yok olmak üzeredir, yazarın yazının sonuna
geldiğini anlar. Rüzgarın sesi olarak haykırır :
“Beni ancak bu masalsı dünyada öldürebilirsin.”
Yazar kendi yarattığını duyar ve cevabı gecikmez:
“ Bunun değerini bilsen iyi olur, çünkü en güzel ölümler
masallarda yaşanır.”
Ardından yazarın suratına modernliğin gözyaşı damlar.
Pencereden içeri yağmur girmektedir…
Kitabın son kısmı da böylece tamamlanmış olur.
Bir “Sonra”
Kitap basılır, birçokları yatağa gitmez olur. Çukurda
isyanlar başlar, yeryüzüne doğru düşünce, okuma, yazma kazıları başlar. Çukur
artık kabus olur. Bulunan olmaktan kabus olmaya geçmiştir. Çukurdan yeryüzüne
büyük bir düşünce merdiveni yapılır. İnsanlar yavaş yavaş yukarıya çıkarlar.
Yukarda onları güneş insanlar beklemektedir. Kitabın etkisi şiddetini artırır
zamanla ve masalımsı dünya giderek gerçek olur. Modernlik tarihin çöp
tenekesine atılır.Deus-ex-machina yok edilmiştir…
An Taşıyıcısı insanlığa sonsuzluğun erimez, bükülmez
anahtarını vermiştir; tüm modern kilitleri açan, masalları gerçek kılan,
kötüyü ve çürümüşü uyanılan bir kabus kılan tek anahtar : Varoluş’ un Bilinci